Yapımcıların yerli filmleri yaz sezonunda ilk
gösterime sokmaktan kaçması, bazı filmlerin tekrar gösterime sokulması için bir
fırsat olarak değerlendiriliyor. Bu filmlere son örnek de ‘Entelköy Efeköy’e Karşı’
oldu. Yaklaşık 500 bin seyirci sayısına ulaşan film, yaz aylarının sıcağından
bunalan “sinefil”lere serinletici bir gülmece sunmak istiyor.
Muğla civarında “eko-köy” kurmak isteyen
komüncü bir grup ile geleneksel yaşamlarını sürdüren Efeköy sakinleri
arasındaki ilişkilere gülmece tadında yaklaşan Yüksel Aksu, aynı zamanda film
ile “ne
olacak bu solcuların hali sorunsalı”na da kendince cevaplar
üretmektedir. Bu haliyle de filmin sadece gülmek demek olmadığını de belirtmiş
olalım.
Yüksel Aksu, ‘Dondurmam Gaymak’ filminde de
işaretlerini verdiği kendine özgü hikaye anlatma dilini ‘Efeköy Entelköy’e Karşı’
filminde daha da olgunlaştırmış. Tanıklık eden kamera gözüyle hayata dair
masalsı hikayeler anlatan Yüksel Aksu, başarılı bir şekilde kullandığı Ege
şivesi ile değil, ama aynı zamanda hikayelerinin özgünlüğü ile de kendi sinema
dilinin yapı taşlarını yerleştiriyor. Aksu’nun belirli bir kahramana dayalı
hikayeler anlatmaması, tersine yarattığı karakterlerin hepsinin hikayenin
gidişatına göre öne çıkabilecek potansiyel taşımaları, “hikayenin diyalektiği” ve
sabırla kullandığı “yabancılaştırma efektleri” Yüksel Aksu Sineması’nın bence öne
çıkan unsurları. Sinemamızın son yıllarda özgün anlatım dili geliştirebilen
ender yönetmenlerinden olan Aksu’nun gülmeceyi toplumsal hayatın gerçeklerinden
soyutlamayan, tersine referanslarını hayatın çelişkileri üzerinden sunan “duruş”u
ayrıca takdir edilmesi gereken bir olgu.
‘Entelköy Efeköy’e Karşı’ filmini
diğer filmlerden farklı kılan bir yanı da, sanıyorum ‘Salako’ filminden sonra
ilk kez müziğin dramatik kurgunun bir parçası olarak hikayeye etki etmesiydi. Yönetmenliğini Atıf
Yılmaz’ın yaptığı ‘Salako’ filminin senaryosunu Ertem Eğilmez ve Sadık
Şendil yazmışlardı. Ancak, toplumun hemen benimsediği ve unutmadığı efsane
filmler arasına katılan ‘Salako’ filminin bugüne kadar,
neredeyse ittifakla görmezden gelinen en özgün yanı, “hikaye”nin bir parçası
olarak, Urfalı Babi tarafından filme eklenen müziklerdir. Müzikalden farklı
olarak, müzik hikayeyi dramatize etmez, tersine anlatıcı rol üstlenir ve orta oyunundaki
gibi, izleyiciye hikayenin gidişatı hakkında ip uçları verir, böylece dramatik kurguda yeni bir rol üstlenmiş olur. Tiyatroda sıkça
denenmiş bu yöntemin sinemada kullanılması, ‘Salako’yu benzerlerinden
farklı kılıyordu. Aynı şekilde, ‘Entelköy Efeköy’e Karşı’ filmi de, hikayenin parçası olarak müziğin işlev kazanması ile dikkati çekiyor.
Ancak, bütün olumlu ögelere karşılık, Yüksel
Aksu’nun filminde solun geleceğine ilişkin önermeleri yeterince tartışılmış değil.
Aksu, “bu solcularda laf çok, icraat yok” genel önyargısından yola
çıkarak, kendince “yaratıcı” bir sol tarif etmeyi deniyor. Aslında, taraf olduğu “yaratıcılık”
siyaset literatüründe kendisini “reel politik” olarak ifade eden bir
tavrı temsil ediyor. Buna göre, sol siyaset toplumsal hayatta sömürü sisteminin
karşıtı uygulamaları hayata geçirebilir ve böylece insanlığa “gelecek
ideali” önermesinin bir prototipini sunabilir. Böylece ikna edilecek
kitlelerin sol siyasetleri benimsemesi sağlanabilir.
‘Efeköy’ün İyi İnsanı’
1939 yılında bitirdiği ‘Sezuan’ın İyi İnsanı’
adlı tiyatro eserinde Bertolt Brecht de, aynı konuya eğilir. İlk kez Zürih
Tiyatro Evi’nde 1943’de sahneye konulan eser, asıl etkisini savaş sonrasında
gösterir. Tanrıların önüne koyduğu “İyi insan olarak hayatta kalmak”
sınavını başarmak için her yolu deneyen Şen Te, bunun imkansızlığını, “sömürü
siteminin bütünlüklü doğası”nı kavradığında kabul edecektir. Ancak
eserin sonunda bu gerçeği tanrılara da kabul ettirmesi gerekecektir. Brecht, ‘Sezuan’ın
İyi İnsanı’ eserinde klasik sanatlarda “kötülük” olarak
resmedilenlerin özünde bir sistemi yeniden ve yeniden üreten parçalar olduğunu
ortaya koyar.
Yönetmen Aksu da, dağlarımıza, ovalarımıza, yeraltı
ve yerüstü kaynaklarımıza göz koyan yağmacıların karşısına ekolojist
komüncüleri koyarak, köylülerin nasıl ikna edilebileceğine dair bir önermede
bulunuyor. Aksu’ya göre doğa, hayvan ve insan dostu yeni bir ilişki tarzına
köylüleri ikna etmenin yolu, onlara bu seçimleri ile daha fazla para
kazanabileceklerini göstermekten geçiyor. Eko turizm ve organik tarım ile daha
fazla kazanacağını gören köylüler topraklarının yağmalanmasına “SSK’lı
bir iş uğruna” göz yummaktan vazgeçecek ve “biz de aşırıyık gari”
diyecek!
İnsanlığın birikimi bunun böyle olmadığını ve
olamayacağını defalarca kanıtlayan deneyimlerle doludur. Toplumsal ilişkiler
bir sistemin çarklarıdır. Buraya farklı bir “dişli”
yerleştiremezsiniz. Toplumsal ilişkilere hükmetmeden, yani siyasal erki
yağmacıların değil halkın yararına kararlar alacak ve uygulanmasını yönetecek
yeni bir sistem oluşturmadan yapacağınız “denemeler” yenilgi ile sonuçlanacak
ve sonuçta halkın umutlarının bir kez daha kırılmasına neden olacaktır.
Karl Marks tarafından yapılan Ludwig Feuerbach
eleştirilerinin sonuncusu olan “dünyayı değiştirmek” tezinin
dayanağı da budur. “Toplumsallaşmış insan” maddi gerçeğini ancak bu
toplumsallaşmanın zincirlerini kırarak değiştirebilir. Tersi ise, sadece
burjuva toplumunun gerçekliğinin yeniden üretilmesine neden olacaktır.
Entelköy
Efeköy’e Karşı
Yönetmen
ve Senaryo: Yüksel Aksu
Görüntü
Yönetmeni: Ercan Yılmaz
Müzik: Orhan Kaplan
Oyuncular: Şahin Irmak, Mehmet Ali Alabora, Emin Gürsoy, Nejat Yavaşoğulları, Selahattin Yusuf, Engin Akın, Claudia Roth, Nihat Kapsız, Ümit Olcay, Ayla Arslancan, Erkut Ertürk, Hamit Demir, Recep Yener, Ayşe Bosse
Oyuncular: Şahin Irmak, Mehmet Ali Alabora, Emin Gürsoy, Nejat Yavaşoğulları, Selahattin Yusuf, Engin Akın, Claudia Roth, Nihat Kapsız, Ümit Olcay, Ayla Arslancan, Erkut Ertürk, Hamit Demir, Recep Yener, Ayşe Bosse
Türkiye,
2011, 117 dakika