27 Temmuz 2012 Cuma

Entelköy Efeköy’e Karşı yeniden gösterimde: Tek başına kurtulmak var mı?



Yapımcıların yerli filmleri yaz sezonunda ilk gösterime sokmaktan kaçması, bazı filmlerin tekrar gösterime sokulması için bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Bu filmlere son örnek de ‘Entelköy Efeköy’e Karşı’ oldu. Yaklaşık 500 bin seyirci sayısına ulaşan film, yaz aylarının sıcağından bunalan “sinefil”lere serinletici bir gülmece sunmak istiyor.

Muğla civarında “eko-köy” kurmak isteyen komüncü bir grup ile geleneksel yaşamlarını sürdüren Efeköy sakinleri arasındaki ilişkilere gülmece tadında yaklaşan Yüksel Aksu, aynı zamanda film ile “ne olacak bu solcuların hali sorunsalı”na da kendince cevaplar üretmektedir. Bu haliyle de filmin sadece gülmek demek olmadığını de belirtmiş olalım.

Yüksel Aksu, ‘Dondurmam Gaymak’ filminde de işaretlerini verdiği kendine özgü hikaye anlatma dilini ‘Efeköy Entelköy’e Karşı’ filminde daha da olgunlaştırmış. Tanıklık eden kamera gözüyle hayata dair masalsı hikayeler anlatan Yüksel Aksu, başarılı bir şekilde kullandığı Ege şivesi ile değil, ama aynı zamanda hikayelerinin özgünlüğü ile de kendi sinema dilinin yapı taşlarını yerleştiriyor. Aksu’nun belirli bir kahramana dayalı hikayeler anlatmaması, tersine yarattığı karakterlerin hepsinin hikayenin gidişatına göre öne çıkabilecek potansiyel taşımaları, “hikayenin diyalektiği” ve sabırla kullandığı “yabancılaştırma efektleri” Yüksel Aksu Sineması’nın bence öne çıkan unsurları. Sinemamızın son yıllarda özgün anlatım dili geliştirebilen ender yönetmenlerinden olan Aksu’nun gülmeceyi toplumsal hayatın gerçeklerinden soyutlamayan, tersine referanslarını hayatın çelişkileri üzerinden sunan “duruş”u ayrıca takdir edilmesi gereken bir olgu.


Entelköy Efeköy’e Karşı’ filmini diğer filmlerden farklı kılan bir yanı da, sanıyorum ‘Salako’ filminden sonra ilk kez müziğin dramatik kurgunun bir parçası olarak hikayeye etki etmesiydi. Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı Salako’ filminin senaryosunu Ertem Eğilmez ve Sadık Şendil yazmışlardı. Ancak, toplumun hemen benimsediği ve unutmadığı efsane filmler arasına katılan ‘Salako’ filminin bugüne kadar, neredeyse ittifakla görmezden gelinen en özgün yanı, “hikaye”nin bir parçası olarak, Urfalı Babi tarafından filme eklenen müziklerdir. Müzikalden farklı olarak, müzik hikayeyi dramatize etmez, tersine anlatıcı rol üstlenir ve orta oyunundaki gibi, izleyiciye hikayenin gidişatı hakkında ip uçları verir, böylece dramatik kurguda yeni bir rol üstlenmiş olur. Tiyatroda sıkça denenmiş bu yöntemin sinemada kullanılması, ‘Salako’yu benzerlerinden farklı kılıyordu. Aynı şekilde, ‘Entelköy Efeköy’e Karşı’ filmi de, hikayenin parçası olarak müziğin işlev kazanması ile dikkati çekiyor.

Ancak, bütün olumlu ögelere karşılık, Yüksel Aksu’nun filminde solun geleceğine ilişkin önermeleri yeterince tartışılmış değil. Aksu, “bu solcularda laf çok, icraat yok” genel önyargısından yola çıkarak, kendince “yaratıcı” bir sol tarif etmeyi deniyor. Aslında, taraf olduğu “yaratıcılık” siyaset literatüründe kendisini “reel politik” olarak ifade eden bir tavrı temsil ediyor. Buna göre, sol siyaset toplumsal hayatta sömürü sisteminin karşıtı uygulamaları hayata geçirebilir ve böylece insanlığa “gelecek ideali” önermesinin bir prototipini sunabilir. Böylece ikna edilecek kitlelerin sol siyasetleri benimsemesi sağlanabilir.

Efeköy’ün İyi İnsanı

1939 yılında bitirdiği ‘Sezuan’ın İyi İnsanı’ adlı tiyatro eserinde Bertolt Brecht de, aynı konuya eğilir. İlk kez Zürih Tiyatro Evi’nde 1943’de sahneye konulan eser, asıl etkisini savaş sonrasında gösterir. Tanrıların önüne koyduğu “İyi insan olarak hayatta kalmak” sınavını başarmak için her yolu deneyen Şen Te, bunun imkansızlığını, “sömürü siteminin bütünlüklü doğası”nı kavradığında kabul edecektir. Ancak eserin sonunda bu gerçeği tanrılara da kabul ettirmesi gerekecektir. Brecht, ‘Sezuan’ın İyi İnsanı’ eserinde klasik sanatlarda “kötülük” olarak resmedilenlerin özünde bir sistemi yeniden ve yeniden üreten parçalar olduğunu ortaya koyar.

Yönetmen Aksu da, dağlarımıza, ovalarımıza, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımıza göz koyan yağmacıların karşısına ekolojist komüncüleri koyarak, köylülerin nasıl ikna edilebileceğine dair bir önermede bulunuyor. Aksu’ya göre doğa, hayvan ve insan dostu yeni bir ilişki tarzına köylüleri ikna etmenin yolu, onlara bu seçimleri ile daha fazla para kazanabileceklerini göstermekten geçiyor. Eko turizm ve organik tarım ile daha fazla kazanacağını gören köylüler topraklarının yağmalanmasına “SSK’lı bir iş uğruna” göz yummaktan vazgeçecek ve “biz de aşırıyık gari” diyecek!

İnsanlığın birikimi bunun böyle olmadığını ve olamayacağını defalarca kanıtlayan deneyimlerle doludur. Toplumsal ilişkiler bir sistemin çarklarıdır. Buraya farklı bir “dişli” yerleştiremezsiniz. Toplumsal ilişkilere hükmetmeden, yani siyasal erki yağmacıların değil halkın yararına kararlar alacak ve uygulanmasını yönetecek yeni bir sistem oluşturmadan yapacağınız “denemeler” yenilgi ile sonuçlanacak ve sonuçta halkın umutlarının bir kez daha kırılmasına neden olacaktır.

Karl Marks tarafından yapılan Ludwig Feuerbach eleştirilerinin sonuncusu olan “dünyayı değiştirmek” tezinin dayanağı da budur. “Toplumsallaşmış insan” maddi gerçeğini ancak bu toplumsallaşmanın zincirlerini kırarak değiştirebilir. Tersi ise, sadece burjuva toplumunun gerçekliğinin yeniden üretilmesine neden olacaktır.

Entelköy Efeköy’e Karşı
Yönetmen ve Senaryo: Yüksel Aksu
Görüntü Yönetmeni: Ercan Yılmaz
Müzik: Orhan Kaplan
Oyuncular: Şahin Irmak, Mehmet Ali Alabora, Emin Gürsoy, Nejat Yavaşoğulları, Selahattin Yusuf, Engin Akın, Claudia Roth, Nihat Kapsız, Ümit Olcay, Ayla Arslancan, Erkut Ertürk, Hamit Demir, Recep Yener, Ayşe Bosse
Türkiye, 2011, 117 dakika