Her ne kadar, Alpay Kabacalı haklı gerekçelerle doğum tarihini 2 Ocak 1916 olarak düzeltme girişiminde bulunduysa da, 2015’i Aziz Nesin’in 100. doğum yılı olarak kutluyoruz. Ancak, görünen o ki, bu kutlama ‘biz bize’ şeklinde geçiyor. Başta kültür bakanlığı olmak üzere, devlet kurumlarının bu kutlamaya kayıtsız kalma niyeti ve ısrarı olduğu anlaşılıyor.
Dünya çapında saygın ve ünlü
bir mizahçısının 100. doğum yılını anmayan başka bir ülke var mıdır, gerçekten
merak ediyorum. 2009 yılında, yani Ak Parti iktidarı döneminde, masonların 100.
kuruluş yılı ‘şerefine’ kartpostal basmayı görev kabul eden devlet kurumu PTT,
neden 2015 yılında, Türkçe’nin en güzel yazı işçilerinden, mizahımızın Hüseyin
Rahmi Gürpınar’la beraber en önde gelen temsilcisi olan Aziz Nesin için
örneğin, posta pulu basmaz?
Ancak, Aziz Nesin’in 100.
doğum yılını yüz yıllık yalnızlığa dönüştüren sadece iktidar değil. Tamamen
partizanlaşmış bir devlet aygıtının Aziz Nesin’i neden hatırlamak
istemeyeceğini az çok anlayabiliriz. Peki, ömrünü bir sosyalist olarak yaşamış,
ülkemizde haksızlığın, baskıların, emek sömürüsünün kalkması için yılmadan
mücadele etmiş bir sanatçıyı 100. doğum yılında yoldaşları neden yalnız bırakır?
Elbette, bu sorulara
verilecek cevaplar içimizi karartabilir. O halde, ben bugün sizlere, en iyisi, büyük
güldürü ustamızın sinema ile bağı üzerine birkaç kelam edeyim. Böylece, onun
düşünce ve kültür dünyasından ‘nasiplenenler’ olarak, ona karşı vefa borcumuzu
belki biraz olsun ödemiş oluruz.
Sinemada Aziz Nesin
Aziz Nesin’in sinemaya
aktarılan 3 eseri vardır. Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Zübük ve Gol Kralı. İlk televiyon dizisi de ‘Yaşar Yaşamaz’ adı
altında yapılmıştır. Ayrıca, uzun yıllar özel bir televizyon kanalında
yayınlanan ‘Tatlı Betüş’ de Nesin eserinden uyarlanan bir başka dizidir.
1993’de 8 bölüm olarak çekilen dizinin yönetmeni Atıf Yılmaz, senaristi ise
Ümit Ünal’dır.
‘Yaşar ne Yaşar Ne Yaşamaz’
Dünyada vardır böyle
örnekler, ama ülkemizdeki en ünlü örnek ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’dır. Evet, 12
bölümlük radyo tiyatrosu olarak yazılan bir metin, tiyatro sahnesi, sinema
filmi, televizyon dizisi, çizgi roman derken, yazarına en sonunda romanını
yazdırmış bir eserdir.
Aziz Nesin, 1974’de eserin
sinemaya aktarılması için ilk teklifi aldığında, her zamanki titizliğiyle
senaryoyu da kendisi yazmak ister. Nitekim yazar da! Ama, yapımcı Ender Film
senaryonun telif ücretini ödemez. Bu olay da, büyük mizah ustasının müzesinde
yediği kazılar galerisinde canlı tutulur. Ne zaman, sinemadan söz açılsa, Aziz
Nesin, aman uzak durun, tavsiyesi ile birlikte, anısını anlatır.
Aslında, radyo ve tiyatro
oyunu olarak zaten ünlü olan ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ sinemadan önce TRT
için 10 bölümlük dizi olarak çekilmişti. Mehmet Keskinoğlu’nun Yaşar
karakterini oynadığı dizi o günlerde öyle sevilmişti ki, usta gazeteci Hasan
Pulur 1974 yılında, ünlü ‘Olaylar ve İnsanlar’ köşesinde bu durumu şu sözlerle
ifade ediyordu: “Türk televizyon seyircisi belki de televizyon kurulduğundan bu
yana ilk defa günlük saatlerini bir yerli yapıt için ayarlamaktadır. İşler
Yaşar Yaşamaz’a göre ayarlanmakta, herkes o saatte televizyon başında olmanın
ince hesaplarını yapmaktadır.”
Dizinin bu derece ilgi
görmesi nedeniyle eser Yeşilçam’ın da dikkatini çekmeyi başarmış ve Halit
Akçatepe’nin başrolünde, Ergin Orbey’in yönetmenliğinde ve Ender Film
tarafından çekilmişti. Eser daha sonra 2008’de Atıl ve İnan İnaç kardeşlerin
yönetmenliğinde yeniden çekildi.
'Yaşar ne yaşar, ne yaşamaz' filmini resmin üzerine tıklayarak izleyebilirsiniz.
Gol Kralı
Yeşilçam’dan aldığı dersle,
‘sahalardan uzak duran’ Aziz Nesin’in bu inadı 1980’e varmadan kırılacaktı. Bu
kez, Memduh Ün, kendi şirketi için Nesin’in ‘Gol Kralı’ eserini sinemaya
uyarlamak istemekteydi. Hem de, dönemin iki starı ile: oyunculuğu bırakıp en
başarılı komedi filmlerinin yönetmeni olarak sinemada ikinci baharını yaşayan
Kartal Tibet ve komedi filmlerinin vazgeçilmez starı Kemal Sunal!
Elbette, Aziz Nesin için
bunlar yeterli değildi, olamazdı da! Mizahın küçük dev kalemi, sinemada da her
şeyin masada bittiğine inanırdı. Dolayısıyla, Yeşilçam tarihinde bence ilk kez
bu kadar büyük isimlerin bir araya geldiği bir yazı ekibi oluştu: Osman F.
Seden, Memduh Ün, Kartal Tibet ve Bülent Oran.
'Gol Kralı' filmini resmin üzerine tıklayarak izleyebilirsiniz.
Zübük
Aziz Nesin’in eserlerinin
sorgulaması olsa, tartışmasız Zübük’ü başyapıt olarak gösterirdim. Çünkü,
‘Zübük’ Nesin’in kalem ustalığının yanında, modern Türkiye’nin çatışmalarının
hangi denklem üzerine oturduğunu da büyük bir zeka ile keşfetmiş ve bunu bizlere
göstermişti. Cumhuriyet Türkiye’sinin sosyal, siyasal ve kültürel hayatının
şifrelerini öylesine derin öngörü ile çözümlemişti ki, ortaya zaman ve mekandan
özgürleşmiş, kelimenin tam anlamıyla ‘klasik’ bir eser çıkmıştı.
İşte, bütün Türkiye’nin
‘Zübük’ü elinden düşürmediği sıralarda, yine Kartal Tibet, sanırım artık ‘Gol
Kralı’ ile kazandığı güvenden cesaret alarak, ‘Zübük’ü sinemaya uyarlamayı
önerdi. Başoyuncu yine Kemal Sunal olacaktı. Senaryo ise, Aziz Nesin’in çok
güvendiği bir isme, Atıf Yılmaz’a teslim edilecekti.
Film 1980 askeri darbesi
öncesinde planlanmasına rağmen, sinemalara ancak Haziran 1981’de çıkabildi. Sadece
büyük gişe hasılatı getirmekle kalmadı, meydana getirenlere de büyük şöhret
kazandırdı. Kemal Sunal’ın tuluat ve mimik dışında ilk ciddi oyunculuk
çıkardığı film oldu, ‘Zübük’.
2000’lerin başında, Ömer
Kavur’un yapımcı-yönetmen olarak başında olduğu ve Macit Koper’le birlikte
senaryolarını yazdığı Beybaba/Koltuk, Deliyle Geçen Gece, Fişgittin Bey, Peki
Olur Şekerim, Beş Kollu Avize, Damatlık Şapka, Deli İle Birgün, Taşı Sıksam
Suyunu Çıkarırım ve Patroniçe filmleri neredeyse bir yıl gibi bir sürede TRT
için çekildi.
https://vimeo.com/60948659
'Zübük' filmini yukarıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz.
Güldürünün sınırları
Daha 1966’da, Babıali’nin
çetin kalemi Tarık Dursun K. Nesin hakkındaki kanaatini ortaya koyar, ki bu
kanaat, aşağı yukarı değişmeden günümüze kadar genel kabul görmüştür:
“Aziz Nesin, edebiyatımızda
günümüze kadar hep hor görülmüş, kolayına dal sayıldığı için de dudak
bükmelerle karşılanmış mizahın hikâyecisi, romancısı değildir. Yeni karikatürcü
kuşakları, Türk karikatürünü nasıl Ramiz ve Necmi Rıza’nın renksiz ve
kişiliksiz çizgilerinden alarak çağdaş resmin boyutlarına çıkarmışlarsa, Aziz
Nesin de mizahımızı eski kuşağın mizahçılarının yalnız güldürme amacı güden yalınlığından,
yavanlığından çağdaş edebiyatın sınırlarına götürmüştür.”
“Peki, Aziz Nesin’de güldürü
yok mudur? Vardır elbet. Ama, amaç güldürü değildir. Beylik yargıya katılıyorum
ben de. “Aziz Nesin güldürürken düşündürmesini bilen, buna çaba harcayan
yazardır.”
Aziz Nesin bu tespitlerden
tam 20 yıl sonra, 1986’da kendi gülmece anlayışını şöyle ifade etmişti:
“Gülmecelerimle okurlarıma şunu düşündürmek istiyorum: Yaşadığımız toplum ve bu
toplumsal yapı adaletli değildir. Adaletsizlikten, çirkinliklerden kurtulmak
için, başta kendimiz olmak üzere, çevremizi, toplumumuzu, dünyamızı değiştirme
özlem ve isteği yaratmak.”
Sinemanın ve sanatın dostu
Aziz Nesin sanatın ve
sanatçının özgürlüğü konusunda sınır tanımayan bir yazardı. Aşağıda aktaracağım
anıdan tam 35 yıl sonra, TÜSAK’a karşı eyleme çağırdığım kimilerinden “bu beni
ilgilendirmiyor, devletten maaşlı sanatçıların meselesi” diye umarsız cevaplar
aldım. TÜSAK’ın bütün olarak sanat alanlarını topyekün hedef aldığını
anlayamayan, ancak kendi başına geldiğinde “eyvah” diye bağırmaya başlayan
‘yurdum sanatçısı’nın aksine, Aziz Nesin, özgürlüğe kast eden kimse, ona karşı
durmaktan bir an bile tereddüt etmedi.
1979 yılında, 16. Antalya
Film Festivali’nde yaşanan olay, aslında aynı zamanda ‘yandaş ruhlu aydın’
güruhu için de ibretlik bir öyküdür. 1979 Ağustos’unda, Bülent Ecevit’in azınlık
hükümeti tarafından “Filmleri ve Film Senaryolarının Denetlenmesi Hakkında
Tüzük” çıkarılmıştı. Hiçbir somut hukuksal kanıta dayanmadan filmleri sudan
gerekçelerle yasaklama yetkisi veren bu uygulamaya karşı Aziz Nesin, “bizim
hükümet” gibi bir tarafgirliğe kapılmamış ve karşı çıkanların en ön safında yer
almıştı.
Antalya Film Festivali’nde Yavuz
Pağda’nın ‘Yolcular’, Yavuz Özkan’ın ‘Demiryol’ ve Ömer Kavur’un ‘Yusuf ile
Kenan’ filmleri Film Denetleme Kurulu tarafından el konulmuş ve festivale
katılımları yasaklanmıştı.
Sonunda Ulusal Yarışma’nın da
ertelenmesine yol açan skandal uygulamayı öğrenen Aziz Nesin’in Ecevit ve
Kışlalı’ya gönderdiği telgraf şöyleydi: “Başbakanı bulunduğunuz hükümetten ummadığımız
ve beklemediğimiz bir biçimde çıkan ve ilk uygulaması 16. Antalya Film
Festivali’ne katılan 3 filmin yasaklanması sonucunu doğuran sansür
yönetmenliğinin ülkemizde her türlü sanat etkinliğinin gelişmesine büyük darbe
olacağı inancındayız. Türkiye yazarları olarak yeni sansür yönetmenliğini ve
uygulamalarını şiddetle protesto ediyor ve konuya ivedi eğilmenizi rica
ediyoruz.”
Yüz yıllarca anmak dileği
ile, Yeşilçam’ın bu derin kaynağı hâlâ keşfedemediği gerçeğinin de altını
çizerek, mizah edebiyatımızın büyük çınarı Aziz Nesin’i saygıyla anıyorum.