Dünyanın direksiyon hakimiyeti kaybedilmiş
bir belirsizliğe hızla yol aldığını en çok da, eğlence maksatlı filmlerin giderek
politize içerikler kazanmasından anlıyoruz. Bu hafta gösterime giren Çılgın Max
dizisinin dördüncü filmi Mad Max/Fury Road şiddet, aksiyon ve öfkeyi sonuna
kadar kullanan ‘distopik’ filmlerden ve kendi serisinin önceki filmlerinden bu
yönüyle kesinlikle ayrılıyor.
Yönetmen ve senaryo yazarı George Miller’in
2008’de yapımına başladığı filmin ancak 7 yıl sonra izleyiciye sunulmasının bir
nedeni, gene yazarı ve yönetmeni olduğu ‘Neşeli Ayaklar’ın beklenmeyen başarısı
üzerine, hemen ikincisini de yapmaya öncelik vermesi ise, sanırım diğer neden
de son Mad Max’in hikayesinin politik yönüyle ilgili olmalı.
Sinemada aksiyon sevenlerin bildiği bir
filmdir, Çılgın Max. Mel Gibson’u da dünya çapında üne kavuşturan film, motosikletli
çetelerle kanun adamlarının çölün somsuzluğuna akan bir yol üzerinde bitmek
bilmeyen kavgaları üzerine kuruluydu.
Kazandığı uluslararası başarının ardından,
diğer Avustralya filmlerine de dünya sinemalarının kapılarını açan Mad Max, şiddeti
ve hızı görkemleştiren resimleriyle izleyicisini rehin alırken, bir noktadan
sonra haklı ile haksız arasında herhangi bir ayrım ya da tercih yapma
zorunluluğunu ortadan kaldırıyor ve sadece güçlü ve zeki olanın hem kazandığı,
hem de kuralları belirlediği bir dünyayı da onaylatıyordu.
Mel Gibson’un başrolde olduğu serinin
ikinci ve üçüncü filmleri de hikayenin ana çerçevesini bozmadı. Arka planda hep
“enerji savaşları”, çöl atmosferi, yol ve hızın sürükleyiciliği, bir de izleyicisine
bağımlılık aşılayan motosiklet tutkusu!
SERİ SONU: ÖFKELİ YOL
Serinin sonuncusu olduğu söylenen ‘Fury
Road’ (Öfkeli Yol), Mad Max hayranları tarafından nasıl karşılanacak bekleyip
göreceğiz. Ancak, dünya sinemaları ile aynı anda ülkemizde de gösterime giren
filmin öncelikle iki noktada diğerlerinden kökten ayrıldığını belirtmek
gerekiyor. Birincisi, distopik türün içerisinde, neredeyse ‘anti-thesis’
denebilecek kertede janrın temel ilkelerini hiçe sayan hikaye örgüsü. İkincisi
ise, güncel küresel temaların yoğun kullanımı. Bir de, artık motosikletin
sadece yan bir ögeye dönüşmesi ki, serinin asıl tutkunlarının tam bir hayal
kırıklığı yaşayacağı noktanın burası olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan, bu kadar yıl üzerinde
çalışıldığı ve ince güncel mesajlarla izleyici bağı kuvvetlendirildiği halde,
hikayenin askıda kaldığını söylemek gerek. Alıştığımız, dünyayı umursamayan,
yalnız kahraman tipi yerini “dünyayı kurtaran adam”a bırakmış olması ana
karakterin üzerinde eğreti duruyor. Filmin sonuna kadar bu doku uyuşmazlığı
kendisini koruyor. Öyle ki, Max filmin son sahnesinde kalabalığa karışırken,
ardında bıraktıklarına bakarsak, aslında başka bir filmi izlediğimizi hemen
anlıyoruz.
Buna karşılık Furiosa karakterinde oynayan
Charlize Theron’un şimdiye kadar izlediğim en başarılı oyunculuk
performanslarından birisi ile karşılaşmaya hazır olmalısınız. Hele, tek kolu
ile köle savaşçılarla dövüş sahnelerinde, filmin asıl kahramanını izlediğinizi
hemen anlayacaksınız.
HİKAYE KLASİK, PEKİ SONUÇ?
Geçmişi ve geleceği olmayan Mad Max çölde
sonsuzluğunu yaşarken ‘Ölümsüz Joe’nun askerleri tarafından avlanır. Kaleye
getirildiğinde, kendisinden bir köle yapılamayacağı için, kanını savaşçı bir
kölenin kullanması için yaşatılır. Ölümsüz Joe bir yanda sınırsız su, ‘ana sütü’,
sebze ve meyveler vb. oluşan ayrıcalıklar dünyasında sahip olduğu hakimiyetinin
ödüllerini savaşçı köleleri aracılığı ile kullanır.
İsveç mitolojisinde şehitler diyarı olarak
simgeleşmiş Valhalla, Mad Max’de, Ölümsüz Joe’nun vaad ettiği bir tür cennet
diyarına dönüşür. Ancak şehitlikle ulaşılabilecek bir yer olarak, savaşçı
kölelerin de ütopyası olmuştur, Valhalla. Bu noktadan itibaren, günümüz İslamcı
terör örgütlerinin intihar saldırıları için eğittikleri savaşçılarına vaad ettikleri
ve ancak şehitlik yoluyla ulaşılabilen ‘cennet’ ile Valhalla arasında bir
benzerlik kurabiliriz.
Ölümsüz Joe, intihar savaşçısı olarak
eğittiği kölelerini ayrıcalıklı bir sınıf haline getirirken, halkının geri
kalan kısmını da dilencilere dönüştürmüştür. Belirli günlerde kalenin önünde
toplanan ve Ölümsüz Joe’nun lütuflarından kendi paylarına düşeni almaya razı
bir topluluk olarak halk, aslında imparatorluğun ‘hayat suyu’ olduğunu hiçbir
zaman anlamaz.
DÜZENİ DEĞİŞTİRECEK AKSİLİK!
Tam da her şey yolunda derken, bir aksilik
tüm bu “mutluluk düzeni’ni kökünden sarsacak olayların başlangıcı olur. Bir
erkekten daha güçlü bir TIR şöförü olan tek kollu Furiosa, yakıt tankına
sakladığı, Ölümsüz Joe’nun neslinin çoğalması ile görevlendirilmiş karıları ile
beraber kaleden firar eder.
Asıl amacı, kendi ülkesi olan ‘Yeşil Diyar’ı
bulmak olan Furiosa, çölde başlayan kovalamaca içerisinde Mad Max’le
yardımlaşmak ve sonunda dost olmak zorunda kalır. Yalnız ve yakışıklı kahraman Mad Max için
Yeşil Diyar bir anlam ifade etmez. Oraya varmak gibi bir hayali de yoktur. Çünkü
umut, ona göre büyük bir hatadır!
Hepsinin ortak paydası sadece hayatta
kalmak iken, macera aslında bir ‘Yeşil Diyar’ın olmadığı gerçeği karşısında,
farklı yönde şekillenir. Çünkü, herkes, asıl yeşil diyarın ve ‘nimetlerin’
kalede, Ölümsüz Joe’nun ayrıcalıklı kullanımında olduğunu bilmektedir. O halde,
varlığı dahi bilinmeyen bir ‘Yeşil Diyar’ için umutlanmak yerine, yeri bilinen
bir hayat alanını ele geçirmek için plan yapmak daha akılcıdır!
Kaleyi büyük bir macera sonunda ele
geçiren kahramanlar, halkın ve köle savaşçıların kutlamaları ile özgürlüğü
yaşarken, Mad Max sessizce sahneyi terk eder.
Distopik filmlerin insanlık ve gelecek
adına ne kadar karamsarlık yaydığını, hayatın hiçbir yarınında umut beslemek
için hiçbir neden olmadığının işlendiğini bilenler için Mad Max tam bir şaşırtmaca
sunuyor. Kölelerin sonsuz itaatinin mümkün olmadığını, kendisine ve ailesine
sınırsız ayrıcalıklar sunmak için bütün bir ülkeyi boyunduruk altında tutan diktatörlere
de bu dünyanın kalmayacağını öğreniyoruz. Özgürlüğün, adaletin ve eşitliğin uzak
diyarlarda değil, yanı başımızda olduğunu ve onu elde etmek için diktatörleri
devirmemiz gerektiğini öğreniyoruz.
MAD MAX: Fury Road
Yönetmen: George Miller
Senaryo: George Miller, Brendan McCharty,
Nico Lathouris
Müzik: Junkie XL
Oyuncular: Tom Hardy, Charlize Theron,
Nicholas Hoult, Hugh Keays-Byrne
Görüntü Yönetmeni: John Seale
ABD, Avustralya, 2015, 120 dakika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder