Yılmaz Erdoğan’ın son filmi “Kelebeğin Rüyası” yabancı filmlere verilen Oscar ödülü alanında Türkiye adına aday gösterildi. Hemen bu kararın Kültür Bakanalığı tarafından açıklanmasının ardından film tekrar gösterime girdi.
Zonguldaklı şair Rüştü Onur’un hayatının anlatıldığı filmde,
son zamanların en çok konuşulan iki oyuncusu Mert Fırat ve Kıvanç Tatlıtuğ
başrolleri paylaşıyor. Belçim Bilgin ve Zeynep Farah Abdullah’ın filmin en
önemli iki kadın karakterini canlandırdığı film Zonguldak’tan İstanbul’a
kendisini şair olarak kanıtlamak kavgası içerisindeki genç bir şairin hikayesi.
Daha önce çektiği filmlerde ve yarattığı tiplemelerde Güneydoğulu
karakterleri yansıtsa da, karakterlerinin merkezinde insan ve insana ait haller
olan Erdoğan, bu kez sinemasını Zonguldak’tan yansıtmış perdeye. 20 yıllık genç
bir cumhuriyetin var olma kavgasının sanata izdüşümü, şair Rüştü Onur’un
hikayesi.
“Muassır medeneniyet” seviyesine ulaşma çabasındaki Türkiye’nin
şiirde de yaşadığı “yarış”ın yansıması. Onur’un şiirlerini, en yakın arkadaşı
Muzaffer Tayyip Uslu’nun Duhamel ile karşılaştırması bunun göstergesi. Yılmaz
Erdoğan’ın sineması da, yerelliği kabul etmeyen, Onur’un hikayesinden evrensel
bir sinema dili yaratma becerisiyle, aynı çizgiyi sürdürmüş diyebiliriz.
Yılmaz Erdoğan’ın başarıyla oynadığı ve hikayenin geçtiği dönemde
Çelikel Lisesi’nde ebebiyat öğretmeni olan Behçet Necatigil, “veremli şair”in
ve arkadaşlarının
“Dağlarda
ateşler yandıkça
Karanlıktan
korkulmaz”
ilkesini öğrenmesini sağladı.
Belki de, Rüştü Onur ve sanatla
ilgilenen diğer gençlerin hayatı sorgulayarak şiire ulaşmalarındaki en önemli
kaynak olan Necatigil’in düşünce ile estetiği birleştiren şiir anlayışının
izleri, onların şiirinde de görüldü.
Aynı zamanda şair olan Erdoğan’ın şiir
üzerine küçük sohbetler olarak yazdığı sahnelerden birinde Behçet Necatigil’in
“Ne güzeldir dünya,
Yaşamayınca!”
dizelerini genç şairlerle okuyunca, Rüştü Onur’un
en çok bilinen şiirlerinden birisi gelir:
“Dilsiz değilim, susamam
(Öyle ölüler
gibi)
Bu güzel dünya ortasında”.
Yılmaz Erdoğan filmiyle, sadece sanatçı olarak
var oluş kavgasını sürdüren genç bir şairin hikayesini anlatmaz, aynı zamanda
küreselleşme kıskacında yok oluş tehdidi altındaki şiiri de sahiplenir, böylece.
Ülkenin her yanında modernleşme atılımının
kültürel aracısı olan Halkevleri, Yılmaz Erdoğan’ın filminde de önemli bir
işlev üstleniyor. Adana’da, Trabzon’da, Elazığ’da olduğu gibi, Zonguldak’ta da
gençlerin dans, tiyatro gibi çalışmalara katıldıkları buluşma alanı olan
Halkevi, yerel kültürel hayatın merkezi durumunda. “Kömür karası” bir hayatın
“mükellefiyet” uygulaması ile zorunluluğa dönüşmesine itiraz aynı zamanda.
Yılmaz Erdoğan vereme tutsak bu hayatın içerisinden filizlenen yeni bir dünya özlemini
başarıyla yansıtmış, sinemasına. Nasıl ki, Rüştü Onur bir meydan okumayla,
“Hallaç Mansur’dan sonra,
benim derim yüzülecek,
Zonguldak’ta”
diyorsa,
yönetmen de, filmiyle Anadolu’daki sanatçının meydan okumasını unutulmayacak
bir şair portresi ile betimlemiş. İstanbul’a karşı kendisini kabul ettirme
savaşını çoğu kez kaybeden Anadolu sanatçısı, Rüştü Onur’un şahsında ve Yılmaz
Erdoğan’ın hikayesinde galip gelmiş diyebiliriz.
“Kelebeğin Rüyası”, bence Yılmaz Erdoğan’ın
“ustalık dönemi” filmi olarak kabul edilmelidir. Yönetmen bu filmle ustalığını
kanıtladı, demek istemiyorum. Ancak, ürettiği
eserin her karesine sinmiş olan kendisi ve dilindeki evrenselliğin uyumu bir yönetmenin olgunluk dönemini ifade
eder ise, Yılmaz Erdoğan bunu “Kelebeğin Rüyası” ile başardı, diyebiliriz.
Kelebeğin Rüyası
Yönetmen ve Senarist: Yılmaz Erdoğan
Müzik: Rahman Altın
Görüntü Yönetmeni: Gökhan Tiryaki
Oyuncular: Kıvanç
Tatlıtuğ, Belçim Bilgin, Mert Fırat, Zeynep Farah Abdullah, Yılmaz Erdoğan,
Ahmet Mümtaz Taylan, Taner Birsel, Devrim Yakut, İpek Bilgin, Aksel Bonfil,
Servet Pandur.
5YILDIZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder