2 Ekim 2012 Salı

Sinan Çetin'den mesaj var: Cellatlarınızla sevişiniz!

Çanakkale Çocukları’ anti-emperyalist direniş ruhuna saldıran bir filmdir...


Sinan Çetin yeni bir film yaptı. Ancak, bu kez yıllardır eleştirdiği ne varsa hepsini unuttu ve gişe, halkın beklentisi, eğlence gibi yücelttiği kavramlara sırtını dönerek bir “ideoloji filmi” yaptı. Yönetmen, Çanakkale Savaşı somutundan, savaşın anlamsızlığını anlatmak iddiasında. Ancak, filmi izleyince, asıl meselenin emperyalizme karşı direniş ruhuyla biçimlenen uluslaşmada en önemli dönüm noktalarından olan Çanakkale Savaşını hiçleştirmek olduğunu anlıyoruz.

Filmin konusu kısaca şu: Aynı annenin ve babanın iki evladı, iki düşman cephede birbirlerine kurşun sıkıyorlar. Ancak, anne bu duruma tahammül edemeyerek araya giriyor ve kardeşlerin birbirlerini öldürmelerini önlüyor: “Durun, siz kardeşsiniz!

İlk duyduğunuzda kulağa hoş geliyor, diyebilirsiniz. Öyle ya, kim ister kardeşin kardeşi öldürmesini? Hele ki, bitmeyen bir kardeş kavgasının içerisinde onlarca yıldır çırpınan bir ülkede yaşayan bizler söz konusu isek! Sinan Çetin’in filmin iptal edilen özel bir gösterimine giden muhabire “PKK’nın satın alınarak terörün durdurulabileceği” önerisini niçin yaptığını da filmi gördükten sonra daha iyi anlamış oluyoruz.

Her şeyi satılmak ve satın almak üzerine kurgulayan yönetmene sormak gerek: Çanakkale Savaşı’nda savaş olmasın diye kim kimi satın alacaktı? Herhalde beş parasız Osmanlı İtilaf Devletleri’ni satın alacak değildi. Osmanlı’nın fiili iktidarı İttihatçılar da kendilerini satacak değillerdi. O zaman savaş kaçınılmaz oluyor. Kuşkusuz satın alınmışlar da ziyadesiyle çoktu. Ama bugün kendini satışa çıkaranlarla yarışamazlardı elbette.

Son yılların en başarısız yönetmeni
Çanakkale gişe de hüsrana uğrayacak gibi! İki yıl önce çektiği ‘Kağıt’ın yirmi bin gibi son derece marjinal bir seyirci sayısında kalmış olması, sinemamızın “polemik yapmayı şehvetle seven” yönetmeni üzerinde yeterince uyandırıcı olmamış anlaşılan.

Halbuki, geçmişte hararetle savunduğu “iyi film seyircisi olan filmdir” düsturuna göre, öncelikle kendisinin “ben nerde yanlış yaptım?” demesi gerekirdi. Ancak, reklamların vazgeçilmez yönetmeninin ölçüsüz dili böylelikle dönüp kendisini vuruyor. Elbette ki, Sinan Çetin’in “film öncelikle sanattır” diyenleri küçümsediği, “gişe her şeydir” diyerek seyirciyi kutsadığı dönemleri geride bırakması önemli. Önemli ama, bu kadar aldatıcı bir tema için değil!

Yeteri kadar alay konusu olan askerlik ve terör konusundaki ‘parlak’ fikirlerini bir yana bırakırsak, Sinan Çetin bu filmiyle de, kendi ülkesine ve halkının değerlerine yabancılaşma sürecinde epeyi yol kat ettiğini gösteriyor.

Zalimlerden yana bir estetik
Bir yanda, neredeyse sürreal diyeceğimiz, aşırı sitilize fotoğraflar kan ve şiddete karşı duygusal tepkimizi yükseltmeye gayret ederken, diğer yandan İngiliz anne Kathy ve İttihatçı baba Kasım alay ve hiddetle karşılayacağımız repliklerini savurup duruyorlar.

Ne İngiliz annenin rüyalarını ve ne de altın madeni işleten babanın asıl 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren genel geçer hale gelmiş önyargılarını Çanakkale Savaşı ile bağlantılı olarak yanlış bir zaman/mekanda üstümüze boca etmesine itiraz hakkımız var! Çünkü, “ulu yönetmen” Sinan Çetin böyle buyurmuş! Sinan Çetin’in burada aradığı gerçek, dayatılan ve Anadolu’nun direndiği gerçek değil. Yönetmen kafasındaki sonuca ulaşmak için her türlü gerçeği tersyüz etme hakkını kendisinde görebiliyor!

Sinan Çetin, filminde “katliam”, “ölmek kahramanlık değildir”, “sizin savaşınız”, gibi pek çok kavramla barış çağrısı yapmıyor, tersine; işgalcilere karşı ulusal direniş ruhuna saldırıyor. Bu anlamda Türkiye’nin teslim alınması projesine “sanatsal katkı” yapıyor.

Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen, haklı ve haksız, işgal eden ve vatan savunan ayrımı yapmayan hiçbir barış önermesi içtenlikli değildir. Böyle bir tez sadece mazlumların ve haksızlığa uğrayanların elini kolunu bağlamaya yarar. Peki, hal böyleyken, Çanakkale Savaşı’nı bir kardeş kavgası olarak resmetmek hangi vicdana sığar? Hangi sanat estetiği mazlumların direnişini zalimlerin zulmü ile karıştırmaya cevaz verir?

İşgal edilmiş yurdunu emperyalizme karşı savaşarak karış karış kazanıp yeniden kuran Türkiye halkına yaşadığı acıların nedenlerini sözüm ona “barış” önermesi ile unutturmaya çalışan Sinan Çetin milletin varoluş damarlarından en önemlisine “bağımsızlık için savaş” ruhuna saldırıyor.

Film gerçeklik duygusu yaratamıyor
Sanat, olmayanı veya olması gerekeni de hayal etmektir, aynı zamanda. Sanatta gerçeklik, yaratıcısının ikna yeteneği ile sınırlıdır. Tam da bu nedenle, Sinan Çetin yaptığının kendi ülkesinin gerçeğine ne kadar zıt, hatta toplumun önemli bir kesiminin tek tek kişisel aile tarihine de ne denli hakaret olduğunu anlamak zorundadır. Galada pek çok izleyicinin “yok artık!” diyerek ve alaycı tepkilerde izlediği ‘Çanakkale Çocukları’, kostümüyle, dekoruyla, oyunculuğu ile, ama her şeyden önce, senaryosu ile bizi ana teması “barış” konusunda ikna edemiyor. Etmesi de imkansız, çünkü Sinan Çetin ortaya attığı ve ülke gerçeklerine taban tabana zıt kocaman yalana ikna olmamız için çırpınıyor.

Dünyanın efendiliği uğruna ve o güne dek kurulmuş en büyük donanmayla Çanakkale’ye yüklenen İngilizler önderliğindeki İtilaf donanmasının, deniz ve sonra da kara savaşlarındaki saldırılarında ölenler belki de dünyanın en masum, en günahsız şehitleridir. Ülkelerini yağmaya gelen işgalcilere geçit vermemek dışında hiçbir düşmanlık eylemleri olmamıştır. O kadar ki, İngilizlerin Çanakkale’yi aşamayacağı belli olduğunda dahi, aylarca mevzilerinden çıkmadan, İngiliz işgalcilerin çekip gitmesini beklemişlerdir.

Sinan Çetin kendi sanatını ortaya çıkarırken, bu kez de gerçek hayatla bağlantılı olaylarda göstermesi zorunlu özeni bir kenara bırakıyor. Çanakkale savaşı gibi, bu milletin namusu sayılacak bir direniş destanına hoyratça yaklaşımı kendi ekibinde bile haklı olarak tepkilere neden oluyor.

Oktay Kaynarca: “Çanakkale savaşı ulusumuzun özgürlük savaşıdır”
Nitekim, filmin oyuncularından Oktay Kaynarca da, galada film ile kendi dünyası arasına net bir çizgi çekti: “Filmin katılmadığım yanları var, ama öncelikle film Sinan Çetin’in bir masalı.” Kaynarca için bu açıklama yeterli olmamış ki, daha sonra tekrar mikrofonu alarak katılmadığı noktayı açıkladı: “Çanakkale savaşı ulusumuzun özgürlük savaşıdır. Bu savaş hakkında çok dikkatli konuşmalıyız. Filmin bu noktada büyük tepki/eleştiri alacağını düşünüyorum.

Sinan Çetin de bu filmiyle, zalimlerin ateşine odun taşıma görevini üstlenmiş durumda. Bu mantıkla dünyaya kan ağlatmış Hitler’in ordularına, Kore’den Irak’a mazlum kanı akıtmaya doyamayan ABD askerlerine de “kardeşlik” vasfı yükleyebilirsiniz. 

Bu bir sanat olayı değil, ideolojik saldırı filmidir. ‘Çanakkale Çocukları’ barışın filmi değil, tersine saldırgan bir filmdir. Ulusumuzun direniş kültürüne, işgalcilere karşı yurt savunması tarihimize ve ayakta kalma ruhumuza saldırı filmidir, ‘Çanakkale Çocukları’.

Çanakkale Çocukları
Yönetmen ve Senarist: Sinan Çetin
Görüntü Yönetmeni: Sercan Sert
Müzik: Fırat Yükselir
Oyuncular: Haluk Bilginer, Oktay Kaynarca, Yavuz Bingöl, Wilma Elles, Demir Demirkan, Rebekka Haas
Türkiye, 2012, 103 dakika
YILDIZ MI? NE YILDIZ’I!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder