Sinemamızın edebiyat ile ilişkisi üzerine yazılacak her yazı ondan söz etmek zorundadır. En fazla filme uyarlanan öykücü olması nedeniyle O, tartışmasız sinemamızın sanat abidelerinden en önemlilerinden birisidir: Osman Şahin. Bugün Sinema Yazarları Derneği’nin 44. kez vereceği sinema ödülleri içerisinde Osman Şahin’e de ‘Onur Ödülü’ veriyor olmasının hem özel önemi vardır, hem de olağanlığı. Osman Şahin 40. sanat yılında çok farklı sanat çevreleri tarafından onurlandırılıyor olması özeldir ve önemlidir. Çünkü, edebiyatımızda pek az yazarımıza nasip olmuş bir çok yönlülük, Osman Şahin için neredeyse yaşama biçimidir. Anlaşılır ve doğaldır, çünkü sadece Osman Şahin bizzat kaleme aldığı senaryoları hariç, tam 23 öykü ile sinemamıza ilham vermiş, sinematografik baş yapıtların, ulusal ve uluslar arası övgülerin mimarı olmuş tek yazarımızdır.
Her ne kadar ilk önce
Yılmaz Güney tarafından fark edilmiş olsa da, ilk öyküsünü uyarlayan Feyzi
Tuna’dır. Kızgın Toprak (1973), Tarık Dursun K.’nın senaryosuyla ve Yalçın
Tura’nın unutulmaz dramatik müzikleriyle sinemamızda bir başyapıta dönüşür.
Ardından, uluslar arası bir övgü alan Fırat’ın Cinleri (1977) Osman Şahin’i
yönetmenler ve yapımcılar arasında paylaşılamayan bir yazar yapacaktır.
1978’de Atıf Yılmaz
tarafından çekilen ‘Kibar Feyzo’, sinemamızın unutulmaz baş yapıtlarından
birisi olarak yerini alacaktır. Kibar Feyzo’yu kitlelere sevdiren, filmin toplumsal
çelişkileri büyük bir keskinlikle aktarırken, sevdiği kızı alma çabasını bir sınıf
mücadelesine dönüştürmesi ve kuşkusuz mutlu sonudur. Bu ‘bereketli’ öykü,
sonraki yıllarda sinemanın ‘iş bitirici’ yapımcıları tarafından defalarca filme
çekilmiştir.
Atıf Yılmaz hemen
ardından Kırmızı Yel öyküsünü ‘Adak’ (1979) adıyla filme çeker. Osman Şahin’e
ilk ödülünü kazandıran, Yılmaz Güney’in okuduğunda ‘bulun bana bu arkadaşı’
dediği öykü, ne yazık ki, beklenen ilgiyi görmez. Bence bunun nedeni, feodalizm
kıskacı ve aklın hurafeler tarafından tutsak alınmasını işleyen en büyük
eserlerden birisi olan Kırmızı Yel’in uyarlanmasıyla ilgiliydi. Bugün tekrar
izlediğimde, bu kanımı pekiştirdim. 70’li yıllarda feodalizmi işleyen filmlerin
‘iş yapması’ gerçeğine kurban gitmiş bir öyküdür, Kırmızı Yel.
Yılmaz Güney’in
sinemasını en iyi kavrayan öğrencilerinden olan Şerif Gören’i sinemamızda
ustalık mertebesine ulaştıran filmler Tomruk (1982), Derman (1983) ve Firar
(1983) filmlerin öyküleri Osman Şahin imzalıdır. Şerif Gören’in başyapıtı
‘Kurbağalar’ ise bir yıl sonra, 1985 yılında çekilecektir. Ancak, artık Osman
Şahin sadece öykü yazarı değil, aynı zamanda senaryo yazarı olarak katılacaktır
filme. ‘Kan’ ile Osman Şahin ile Şerif Gören işbirliği pekişir. Sanırım tek
örnek olarak, sinema ile edebiyatın iki ustasının 5 filmde işbirliği sanat
dünyamızda benzersizdir. 12 Eylül hapishanesinden çıktıktan sonra, yılda
neredeyse 4 film çekerek başka bir rekora da imza atan Şerif Gören’in bu
dönemden hatırlanan filmlerinin Osman Şahin ile işbirliği yaptığı filmler
olması da, bence ayrıca vurgulanması gereken bir gerçektir.
Osman Şahin’in
verimliliği dikkate değer bir diğer işbirliği de sinemamızda Bilge Olgaç ile
gerçekleşmiştir. Gülüşan, Gömlek, Aşkın Kesişme Noktası, Kurşun Adres Sormaz
Osman Şahin öyküleridir. İpekçe ise, özgün öyküsü ile birlikte senaryosu da
usta tarafından yazılmıştır. Sinemamızın en özgün ve birikimli kadın yönetmeni
Bilge Olgaç, 1994 yılında talihsiz bir şekilde aramızdan ayrılmasaydı, eminim
ki, Osman Şahin ile beraber daha pek çok önemli esere imza atacaklardı.
Erden Kıral, Kartal
Tibet, Eser Zorlu, Faruk Turgut, Görkem Turgut, Erdoğan Kar vd. yönetmenler
Osman Şahin öykülerini sinemaya aktardılar. Anadolu’nun sorunlarına kayıtsız
kalamayan, Anadolu insanının kaderini, kavgasını, hikayesini sinemaya aktarmak
isteyen her yönetmenin başvuru kaynağı 40 yıldır Osman Şahin’dir. Osman
Şahin’in yüksek gözlem gücü ile birlikte, birikimlerini büyük bir edebi şölene
dönüştürmesi ve benzersiz görsel betimleme gücü sinemamızın O’nun pınarından
beslenmesini zorunlu kılıyor. İyi de oluyor. Osman Şahin olmasaydı, ne Kibar
Feyzo, ne Derman, ne Kurşun Adres Sormaz ve daha nice başyapıt olmayacaktı. Bu
filmleri bir arada düşününce, Osman Şahin’in sinemamıza katkıları nedeniyle,
aldığı tüm ödülleri fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum.
Edebiyatımızın bu büyük
ustasına 40. sanat yılında sinemamızdan da saygı ifade edilmesi, sanatsal
reflekslerimizin doğru yönelimlerini göstermek bakımından da önemlidir. Bu
nedenle, SİYAD tarafından Usta’ya ‘Onur Ödülü’ sunulacak olması ayrıca
anlamlıdır.
Sinema ile Osman Şahin
arasındaki ilişki dramatik bir şekilde Yılmaz Güney ile başladı ve bu güne
kadar sürdü. Osman Şahin öykülerinde gizlenen sinema, yönetmenlerini bekliyor
hala.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder