13 Nisan 2012 Cuma

Behzat Ç: Şiddete kilitlenen lümpenliğin kutsanması


Ondan önce de denemeler olmuştu, ama 12 Eylül’ün “sivil” devamı Özal iktidarında biçimlenen “yeni insan”ın kodlarını sinema diline başarıyla uyarlayan ilk insan Osman Sınav olmuştur. “Gerilla” her ne kadar benimsenmese de, Sınav’ın “Deliyürek” ile başlayacağı ve tüm Türkiye’yi TV kutusunun önünde tutsak alacağı bir dönemin başlangıcını haber verir.

Bu dönem, hızlı kentleşmenin getirdiği toplumsal travmaların sadece yurttaşların değil, aynı zamanda siyaset sınıfının tepkilerini ne yönlendirdiği bir dönemdir. Neredeyse bir iç savaşa dönüşen terör ve sürekli çalkalanan bir ekonomiye bağlı olarak büyüyen gelecek korkusu ülkenin azımsanmayacak bir kısmını Kafka’cıl bir girdabın içerisine sürükler. Osman Sınav, “küçük adam”ın kodlarını çözmüştür.

Her resmin ardında aslında bilemeyeceğimiz daha büyük bir resim, toplumu görünenlerin de ötesinde yönlendiren “kudret sahibi” bireyler, kimin dost, kimin düşman olduğunun anlaşılamadığı bir karmaşa, dinsel sapkınlıkların belirlediği insan ve gizemli ritüellerin belirlediği film ve TV dizileri Özal’ın “travma manyağı” yaptığı insanları “kilitler”. Aynen gece karanlığında araba ışıklarına kilitlenen tavşanlar gibi…

Polis şiddetinin meşrulaştırılması: Behzat Ç
Bir süredir “alternatif” TV izleyicisinin büyük rağbet gösterdiği “Behzat Ç” de, hikayenin yazarı Emrah Serbes’in gözetiminde ve Kurtlar Vadisi’nden deneyimli ve ideallerin belirlediği kendi sinema geçmişine sünger çekmeye kararlı Serdar Akar’ın yönetmenliğinde toplumu Osman Sınav’ın bulduğu kodlarla “kilitliyordu”. Bir farkla ki, Osman Sınav kahramanları için asker kökenli seçimler yaparken, aynı zamanda dizinin yapımcısı da olan Serdar Akar’ın seçimi polisten yana oluyordu. “Müesses nizam”ın koruyucusu olarak kahramanların giriştiği her türlü hukuk dışılığı normal karşılamamızın beklendiği “Behzat Ç”, pratikte ortalama vatandaşa, “güce boyun eğ” dışında bir mesaj sunamıyor.

Vali”, “Köprü”, “Es-Es” gibi film ve dizilerde yarattığı karakteri buraya da aynen taşıyan Erdal Beşikçioğlu’nun ekrandan odalara taşan enerjisinin de önemli işlevi olduğunu düşündüğüm bu “kilitleme” işini yapımcılar şimdi sinemaya da aktarmaya karar vermiş.

Behzat Ç: Seni Kalbime Gömdüm”, canlı olarak tabuta konulup öldürülen bir polis annesinin katilini arayan Behzat Ç’nin Ankara sokaklarında kovalamaca/kaybolmacalarının hikayesi. Behzat Ç her “cinayeti çözdüm” dediği anda, bir kapalı kapıyla karşılaşır ve işler büyüdükçe “daha yukarılara” doğru yol alır. Sonunda kimin dost, kimin düşman olduğunu bilemediğimiz, gizemli ve sapkın ritüelleriyle ruhumuzu teslim alan, görünenin asıl olmadığına inandırılacağımız “Nirvana noktası”nda Behzat Ç “bir kahraman olarak” bizim için, bizim adımıza kötüyle baş eder. Halkın diline pelesenk olmuş “Türk polisi yakalar” parolasının yürürlükte olduğu bir kez daha ihtar edilir.

Dizideki başarı sinemada yakalanacak mı?
Çizgi romanda olumlu bir karakter olan Red Kit’i sapığa dönüştürmek, buna karşılık annesi öldürülen mağdur polisi “Avarel”, katilin ekibini de “Gorbaçov” yapmak gibi “espriler”in iyi düşünülmemiş olduğu izlenimi ediniyorum. Öte yandan, dizide Nejat İşler’in üstlendiği rolün Tardu Flordun’a verilmesi de seyirci tarafından benimseneceği konusunda kuşkuluyum.

Hikaye en baştan kızını kaybettiği için kendisini suçlayan bir cinayet masası şefinin yaşadığı travmalar üzerine kurulduğu için yapımcılara, yönetmene ve Emrah Serbes’e normal geliyor olabilir, ama bu Behzat Ç’nin kızı ile ilgili meselenin artık alarm derecesinde öyküyü rahatsız ettiğini uyarmak gerekiyor.

TV dizisindeki enerjiden çok uzak, oyunculuklarda kararsız, temposuz ve çoklukla inandırıcı olma sorunu yaşayan bir film, “Behzat Ç: Seni Kalbime Gömdüm”. Bu yılın gözde ve en aranılan oyuncusu olan Hazal Kaya ve “Ezel” ile kariyerini farklı bir noktaya taşıyan Cansu Dere de TV dizisinin başarısını sinema gişelerinde yaşamak isteyen yapımcıların amaçlarına yardımcı olamayacak gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder