Kamuoyunun
yönlendirilmesi amacıyla herhangi bir operasyon mu planlanmış? En ön safta bu
gazetecileri görüyoruz. Toplumun çeşitli yalanlarla yönlendirilmesi mi
gerekiyor? Bir bakıyoruz ki, bu gazeteci güruhu “ekmek mushaf çarpsın ki”
teraneleriyle büyük güçlerin emrine girmiş.
Zaman
gazetesinin “baş muharrir” sıfatıyla yazarı Ekrem Dumanlı’nın Tarık Akan’a
salvolarını okudukça, aklıma “bu tür” gazeteciler geliyor!
Antalya’da Altın
Portakal Film Festivali’nde pek çok ünlü sanatçımız, Türkiye’nin bugünkü
halinden şikayetçi oldu ya, Ekrem Dumanlı, durumdan vazife çıkarmış ve yapılan
açıklamaların aslında “reklam amaçlı” olduğundan girip, Tarık Akan’ın Bakırköy’de
“Taş Mektep” ismiyle bilinen binayı Hrant Dink’in elinden Dündar Kılıç’ın
zoruyla aldığı iddiasından çıkmış. Üstelik de, Akan binanın sahibi olan bir rum
vakfıyla da mahkemelikmiş, önce Zaman’ın bir ekinde yayınlanan ve sonrasında
Dumanlı’nın dillendirdiği iddialara inanırsak.
Biz, Ekrem
Dumanlı’nın iktidara yönelik eleştiri duyduğunda gösterdiği “hassasiyeti”
biliyoruz. O nedenle, festivalde olanların kendisini “sinirlendirmesini”
anlayabiliyoruz. Sevgili Tarık Akan da, kendisine atılan bu iftiralara önce gülüp
geçti. Cevap vermeye tenezzül bile etmedi. Sonra, Ekrem Dumanlı kendi
gazetesinin yayınını tekrarlayınca, Hürriyet gazetesi yerinde araştırma
yaparak, iddiaların asılsız olduğunu ortaya çıkardı. Ancak, Ekrem Dumanlı durur
mu? Tarık Akan’ın hedef tahtasına oturtulacağı, kirli bir sürecin başlamakta
olduğu “havadaki sinir katsayısı”ndan anlaşılabiliyor!
Hrant Dink’in kardeşi
olayın Ekrem Dumanlı’nın iddia ettiği gibi gerçekleşmediğini açıklamış, ne gam!
Binanın sahibi olan rum vakfı, Tarık Akan’la hiçbir konuda mahkemelik değiliz
demiş, kimin umurunda! Vakıf ile Akan
arasındaki ilişkileri kuran ve bir dönem ortağı da olan kişinin de adı
Dündar’mış, Dumanlı’nın bunlarla ilgilenmeye vakti yok!
Ama, bir şeye vakti
de var, entelektüel zekası da! Tehdit! Bakın Dumanlı, saldırmanın karşı
konulmaz hazzını nasıl yaşıyor, 25 Ekim 2011 tarihli gazetesindeki köşesinde: “Çok yakında sürpriz bir tanık her şeyi
anlatacak. Gerçekler daha net görülecek...”
Neymiş,
efendim? Sürpriz tanık!
Sana karşı bir
“sürpriz tanık” bulurum, ananı bellerim!
İşte, güce
tapan gazeteciliğin geldiği nokta budur! Daha, kısa süre öncesine kadar,
“sürpriz tanık”ları emniyet buluyordu. Ancak, islamcı entelektüellerin
tartışmasını çok sevdikleri, “bireysel hukuk”, bu olsa gerek! Sürpriz tanığını
kendin bul! Dumanlı’nın gazetecilik yapmadığı, sürpriz tanığı buluşundan belli.
Biz kıyısından
da olsa, bu “sürpriz tanık” olayına aşinayız. Birisi, kendi öz kız kardeşini
pazarlıyordu. Bir diğeri de, deniz subaylarının giydiği üniformayı dahi bilmiyordu.
O noktayı “atlamışlardı” anlaşılan.
Peki, Tarık
Akan’a karşı bulunacak sürpriz tanık ne anlatacak, acaba? Mesela, Müjde Ar’ın
söylediği, “biz aslında sahici öpüşüyorduk” iddiasının gerçeğini açıklayabilir
mi? Ya da, Taş Mektep’deki öğrencilere aslında kopya çekmeye izin ve hatta
teşvik verildiğini? Bence, en önemli ve herkesin beklediği ifşaat şu olabilir:
“O aslında Tarık Akan değil”.
Düzenin
kendisine biçtiği rolü reddederek, sanatın yakışıklılık ile değil alın teri ile
üretilen bir emek olduğunu ve halkına karşı sorumlu olduğunu kavrayarak, o
zaten bir halk kahramanı olmuştu. Biz, gönüllerimizde Tarık Akan’a öyle büyük
bir yer açtık ki, Ekrem Dumanlı o yerin gölgesinden bile geçemez. O nedenle,
Dumanlı’ya tavsiyem, tetikçiliği bıraksın, gazetecilik yapsın. Tabii, eğer
becerebiliyorsa!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder