14 Nisan 2012 Cumartesi

„Yeraltı“ndan hayal kırıklığı çıktı




Zeki Demirkubuz‘un „Yeraltı“ filmini gösterime girdi. Fyodor Dostoyevski’nin „Yeraltından Notlar“ isimli uzun öyküsünden „serbest uyarlama“ olarak çekildiği belirtilen film, medyada büyük sansasyon yarattı.

Gülse Birsel’in „Yalan Dünya“ dizisinde bir süredir yapılan „Zeki Demirkubuz promosyonu“ ile başlayan furyanın, özellikle gazetelerde „Demirkubuz’dan Nuri Bilge Ceylan’a gönderme“ şeklinde köpürtüldüğü görülüyor. Bir sonraki aşamada, „Bizden Kaçmaz“ benzeri programlarda, „Demirkubuz’la dobra dobra“ yayını mı olacak, açıkcası endişeliyim.

Zeki Demirkubuz’un ayrıcalıklı bir yeri olduğunu biliniyor. Uluslararası sinema çevrelerinde ve/veya izleyicide dikkate değer bir ilgi görmese de, kendisini Nuri Bilge Ceylan’la yarıştıracak kadar „gözü kara“ bir medyanın varlığından bu ayrıcalıklı yer hakkında daha somut bir fikir oluşturmak mümkün. Yapılanlar reklam stratejisi içerisinde bir kurgudan mı ibaret bilemeyiz. Ancak, ortaya çıkıp bu çirkin medya oyununa dur demesi gereken birinci tekil şahısın Zeki Demirkubuz olduğuna şüphe yok.

Yeraltı“ filmi, Ankara’da geçen bir hikaye. Çevresi ile uyumsuz bir ilişkisi olan Muharrem karakterinin varlığı/yokluğu ekseninde bir film. Dostoyevski’ye atıf yapılmasaydı, kendi halinde, vasat bir film diyebilirdik. Ne karakterlerin geçmiş ve/veya geleceğine dair bir açılım, ne sinema estetiğine dair heyecan uyandıracak bir çalışma ve ne de izleyiciyi koltuğunda rahatsız edecek herhangi bir artistik kışkırtma sözkonusu, filmde.

Bu durumda veya doğal olarak Dostoyevski bağlantısının peşine düşmek gerekir. Ancak, filmi izlediğimde „bu şaka olmalı“ diye düşündüm. Çünkü, 17 yaşımda ve devrimci bir metin olduğunu düşünerek okumuş olsam da, „Yeraltından Notlar“ ilk okuduğum Dostoyevski olarak hafızamda duruyordu ve izlediğim filmle herhangi bir alakası yoktu.

Çernişevski’nin „Nasıl Yapmalı“ romanına rakip olarak gösterilen, modernleşme adına ne varsa herşeye muhalefet eden, bilimsel akıl karşıtı, Nietzsche’nin tanımıyla „İsa’nın haçlanmasını kendi suçu olarak kabul edip kendisini cezalandıracak kadar iyi hristiyan“, yani aşağılanmayı arsız bir zevk nesnesine dönüştüren pasif „o“ karakteri yerine, Engin Günaydın’ın harika oyunculuğunda hayat bulan, okul arkadaşlarına cezalar vermeyi kurgulayan, yüzlerine karşı küfürler savuran, evin hizmetçisine sevdalısına nasıl davranacağına dair akıl veren, saldırgan ve aktif Ankaralı Muharrem’i nasıl ve hangi „çerçeve“ içinde serbest uyarlama olarak kabul edecektik? „Ben yaptım“ deyince, oluyor muydu?

Entelektüelin ölümü cehaletten
Bu arada, film hakkında yazanların pek çoğunun Dostoyevski’nin eserini tanımadığı yazılarından anlaşılıyor. Yönetmenin „serbest uyarlama“ ifadesi onlar için de, olayın savsaklanmasına vesile oluyor. Ancak, bu durum Zeki Demirkubuz’un filminin Dostoyevski’nin eseriyle herhangi bir bağının olmadığı gerçeğini değiştirmiyor. Araya konmuş, aşağılanma durumunu belirten iki replik de olayı kurtarmaya yetmiyor.

Hayranı olduğunu her fırsatta belirten Demirkubuz’un geç romantik dönem yazarı olarak Dostoyevski’nin yazın kurgusunu, hikaye anlatma tarzını ve karakterlerinin yapısını bilmesi gerekir. Ana karakter ve yardımcı karakterler ayrımı yapmadığını, büyük felsefi sorunları karakterlerine yaşattığını ve „insanlığın hikayesi“ni anlattığını neredeyse her Dostoyevski seven okur bilir.

Ancak, bu unsurları „Yeraltı“ filminde göremiyoruz. Demirkubuz’un neredeyse anti-kahraman diyeceğimiz baş karakterinin yanına koyduğu diğer rollerin hiçbirisi çalışılmamış, hatta öne çıkmaları yönetmen tarafından bilinçli olarak engellenmiş diyebiliriz. Aynı şekilde, kişisel bir tarih olmaktan öteye gidemeyen hikayesinin önümüze koyduğu herhangi felsefi bir sorun da yok. Tersine, Demirkubuz’un postmodernizmin „mesaj yok“ kaygısından muzdarip olduğunu söylemek, daha doğru bir tanımlama olacaktır.

Tek derste Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski modern yazın sanatının yolunu açmış, sanat üretimini biçimlendirmiş bir büyük ozan. İki cümle ile sanatçıyı anlatma iddiasını taşımak, yüzbinlerce sayfalık Dostoyevski incelemelerine emek verenlere hakaret olurdu. Ancak, dünyanın en önemli Dostoyevski araştırmacılarından birisi olarak kabul edilen Michail Bakhtin’in yaklaşık yüz yıl önce yaptığı tespitleri kaynak olarak kullanabiliriz. Buna göre, Dostoyevski yazın sanatına „polifonik“ yapıyı getiren kişidir. Bakhtin „çoksesli“ tanımı ile, karakterlerin hikayede eşit ağırlığa yakın yer almalarını, yazarın bunlardan herhangi birisini „sevmemesi“ni kasteder. Romanda çokseslilik, „hikaye“nin kendisine odaklanmayı olanaklı kılar.

Öte yandan, Dostoyevski’nin sanatını öncelikle ideolojik duruş belirler. Yazar, büyük sosyal ve kültürel çalkantıların beşiği haline gelmiş Avrupa’ya Rus karakterleri ve hikayeleriyle cevap verir, adeta. Sadece „Yeraltından Notlar“ değil, Dostoyevski’nin tüm eserlerinde „dünya görüşü“ olmayan karakteri yoktur, neredeyse. Karakterlerini güçlü ve evrensel yapan da onların dünya, insanlık ve gelecek hakkında sahip oldukları fikirleridir.

Dostoyevski Dostoyevski olalı…
Buna karşılık, Zeki Demirkubuz’un karakterlerinde ise, Dostoyevski’nin, ama özel olarak da „Yeraltından Notlar“ öyküsünün karakterleriyle benzeşik bir yan yok. Fikirsiz, hatta fikir hırsızı arkadaşlar, kiminle yatacağına nasıl karar vereceği dahi belli olmayan kadınlar ve en önemlisi, gerici, kaybolan eskiyen bir dünyanın değerlerine aşırı bağlı karakter yerine, doğruluğu aktif olarak savunmaktan çekinmeyen, dürüstlük/yalakalık ekseninde ahlaksal merkezi temsil eden Engin Günaydın. Sanırım, Dostoyevski Dostoyevski olalı böyle bir „yanlış okuma“ kurbanı olmamıştır.

Ya sinema eleştirmenleri?
Filmle ilgili sinema eleştirmenlerinin yazdıkları ise ayrı bir facia. Dostoyevski’den uyarlandığı belirtilen bir filmde „yerel referans“ arayan, filmin baş karakterinin adını bile bilmeden „sen ne şahane yönetmensin“ övgüleri düzen, yönetmen işin farkında olduğundan „serbest uyarlama“ olarak tanımladığı halde, „bugüne kadar gördüğüm Dostoyevski uyarlamaları içinde üst sıralarda“ diyerek methiye sınırlarını zorlayan sözümona eleştirilerin sinemaya bir katkısının olmasını beklemek ne yazık ki, mümkün değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder