16 Nisan 2012 Pazartesi

Spielberg’den savaş karşıtı bir epik destan: ‘Savaş Atı’


Dünyanın en çok alkışlanan, ödül kazanan ve kazançlı filmlerine imza atarak, tekrarlanması neredeyse imkansız başarılara imza atmış olan, yönetmen Steven Spielberg, bu kez Savaş Atı filmini seyircilerin beğenisine sunuyor. 

Hikaye, çocuklara ve gençlere yönelik eserleri ile tanınan Michael Marpurgo’nun kendi çocukluk dönemlerinde yaşadığı Devon kasabasında geçiyor. 12 yaşındaki Albert’in ona verdiği isimle ‘Joey’ aslında çiftçilerin aradığı özellikler olan geniş baldırlar, kısa boyun ve büyük toynaklara sahip bir at değildir. Ama babası Ted Narracott tüm varlığını Joey’e yatırmaktan çekinmez.

Hem Narracott ailesinin ve hem de Joey’in kaderini belirleyecek gelişmeler böylece başlar. Birinci Dünya Savaşı başlar ve atın parasını ödeyemeyen Ted onu orduya satarak borcunu denkleştirir. Böylece, Avrupa’nın ‘düşman’ ulusları arasında savaşın gidişatına göre hizmet eden Joey, sonunda savaşlar üstü ulusların dostluğunun simgesine dönüşür.

Sinema tarihine unutulmaz bir sahne
Savaş sahnelerinde sinema tarihine unutulmaz resimler ve imgeler kazandırmış olan Steven Spielberg, Batı Cephesi’nde siperlerin arasında kalan ve İngiliz ve Alman askerlerin ortak çabasıyla tutsak alındığı dikenli tellerden kurtarılan Joey’in şahsında büyük bir barış çağrısına imza atıyor. Joey’in siperler arasında çaresizlik içerisinde koşturması ve sonunda dikenli teller dolanarak hareket kabiliyetini tamamen yitirmesinin anlatıldığı sahneler sinema tarihinin unutulmaz sahneleri olarak şimdiden kayda geçecek.

Londra’da eseri tiyatro oyunu olarak izleyen Spielberg filmi de yapmaya karar veriyor: Bana göre ‘Savaş Atı’ savaş zamanı bir çocuğun atını bulmak için yaptığı fedakarlıklarla atın tarihin bu karanlık döneminde hayatta kalmaya çalışarak yaptığı fedakarlıklar hakkında zamansız bir hikayedir. Kaderleri başından sonuna kadar iç içe geçmiş.” Spielberg haklıdır. Bir edebiyat eseri olarak ‘Savaş Atı’, savaşan taraflara hizmet eden bir atın nasıl da savaşın mağduru olarak savaşın anlamsızlığını sembolize eden özneye dönüşebileceğini anlatıyor.

Amerikan tarzı ile İngiliz hikayesi anlatmak
Steven Spielberg İngiliz kırsalında başlayan bir hikayeyi evrensel bir esere dönüştürmüş. Kuşkusuz, kendi tarzı ile. Panoramik kırsal resimleri, dinamik kurgu ile kurşunlanma hikayeleri anlatmak, “Amerikan” tarzı gürupta güneşin batışında ekinlerin kızıla boyanması gibi “tanıdık” resimler pek çok kez filmin bir İngiliz hikayesi anlattığını unutturuyor.

Ancak, babasının Güney Afrika’da gösterdiği “yararlıklar” nedeniyle aldığı sancağı atı Joey’e veren Albert savaş sonrasında babasının sancağını Fransız köylüden aldığında sadece atına tekrar kavuşmuş olmaz, aynı zamanda Amerikan tarzıyla İngiliz vatanseverliğini simgeler. ABD’nin küresel ölçekte süper güç vasıflarını yitirme dönemine girdiğinin sıklıkla tartışıldığını göz önüne alınca, Spielberg de, İngiliz hayalperestlerinin tekrar dünya devleti olma ihtimali üzerine gördükleri düşlere yardımcı olmak mı istemiş, diye sormadan edemedim.

Savaş Atı (War Horse)
Yönetmen: Steven Spielberg
Senaryo: (Michael Morpugo’nun romanından ve Nick Stafford’ın tiyatro oyunundan uyarlayan) Lee Hall ve Richard Curtis
Görüntü Yönetmeni: Janusz Kaminski
Müzik: John Williams
Oyuncular: Emily Watson, David Thewlis, Peter Mullan, Niels Arestrup, Tom Hiddleston, Jerem Irvine, Benedict Cumberbatch, Toby Kebbell
ABD, 2012, 146 dakika

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder