Dünyanın en çok alkışlanan, ödül
kazanan ve kazançlı filmlerine imza atarak, tekrarlanması neredeyse imkansız
başarılara imza atmış olan, yönetmen Steven Spielberg, bu kez Savaş Atı filmini
seyircilerin beğenisine sunuyor.
Hikaye, çocuklara ve gençlere yönelik eserleri
ile tanınan Michael Marpurgo’nun kendi çocukluk dönemlerinde yaşadığı Devon
kasabasında geçiyor. 12 yaşındaki Albert’in ona verdiği isimle ‘Joey’ aslında
çiftçilerin aradığı özellikler olan geniş baldırlar, kısa boyun ve büyük
toynaklara sahip bir at değildir. Ama babası Ted Narracott tüm varlığını Joey’e
yatırmaktan çekinmez.
Hem Narracott ailesinin ve hem de
Joey’in kaderini belirleyecek gelişmeler böylece başlar. Birinci Dünya Savaşı
başlar ve atın parasını ödeyemeyen Ted onu orduya satarak borcunu denkleştirir.
Böylece, Avrupa’nın ‘düşman’ ulusları arasında savaşın gidişatına göre hizmet
eden Joey, sonunda savaşlar üstü ulusların dostluğunun simgesine dönüşür.
Sinema tarihine unutulmaz bir sahne
Savaş sahnelerinde sinema tarihine
unutulmaz resimler ve imgeler kazandırmış olan Steven Spielberg, Batı
Cephesi’nde siperlerin arasında kalan ve İngiliz ve Alman askerlerin ortak
çabasıyla tutsak alındığı dikenli tellerden kurtarılan Joey’in şahsında büyük
bir barış çağrısına imza atıyor. Joey’in siperler arasında çaresizlik
içerisinde koşturması ve sonunda dikenli teller dolanarak hareket kabiliyetini
tamamen yitirmesinin anlatıldığı sahneler sinema tarihinin unutulmaz sahneleri
olarak şimdiden kayda geçecek.
Londra’da eseri tiyatro oyunu olarak
izleyen Spielberg filmi de yapmaya karar veriyor: “Bana göre
‘Savaş Atı’ savaş zamanı bir çocuğun atını bulmak için yaptığı fedakarlıklarla
atın tarihin bu karanlık döneminde hayatta kalmaya çalışarak yaptığı
fedakarlıklar hakkında zamansız bir hikayedir. Kaderleri başından sonuna kadar
iç içe geçmiş.” Spielberg haklıdır. Bir edebiyat eseri olarak ‘Savaş Atı’,
savaşan taraflara hizmet eden bir atın nasıl da savaşın mağduru olarak savaşın
anlamsızlığını sembolize eden özneye dönüşebileceğini anlatıyor.
Amerikan tarzı
ile İngiliz hikayesi anlatmak
Steven
Spielberg İngiliz kırsalında başlayan bir hikayeyi evrensel bir esere
dönüştürmüş. Kuşkusuz, kendi tarzı ile. Panoramik kırsal resimleri, dinamik
kurgu ile kurşunlanma hikayeleri anlatmak, “Amerikan” tarzı gürupta güneşin
batışında ekinlerin kızıla boyanması gibi “tanıdık” resimler pek çok kez filmin
bir İngiliz hikayesi anlattığını unutturuyor.
Ancak,
babasının Güney Afrika’da gösterdiği “yararlıklar” nedeniyle aldığı sancağı atı
Joey’e veren Albert savaş sonrasında babasının sancağını Fransız köylüden
aldığında sadece atına tekrar kavuşmuş olmaz, aynı zamanda Amerikan tarzıyla
İngiliz vatanseverliğini simgeler. ABD’nin küresel ölçekte süper güç
vasıflarını yitirme dönemine girdiğinin sıklıkla tartışıldığını göz önüne
alınca, Spielberg de, İngiliz hayalperestlerinin tekrar dünya devleti olma
ihtimali üzerine gördükleri düşlere yardımcı olmak mı istemiş, diye sormadan
edemedim.
Savaş Atı (War Horse)
Yönetmen: Steven
Spielberg
Senaryo: (Michael
Morpugo’nun romanından ve Nick Stafford’ın tiyatro oyunundan uyarlayan) Lee
Hall ve Richard Curtis
Görüntü Yönetmeni: Janusz Kaminski
Müzik: John Williams
Oyuncular: Emily Watson, David Thewlis,
Peter Mullan, Niels Arestrup, Tom Hiddleston, Jerem Irvine, Benedict
Cumberbatch, Toby Kebbell
ABD, 2012, 146 dakika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder