“Fetih 1453” Yeni Osmanlıcılık konseptinin ucuz
bir propaganda filmi olmaktan öteye geçemiyor.
“Türkiye’nin en pahalı filmi”, “ecdadımızın en
büyük kahramanlık öykülerinden birisinin “ilk kez” sinemaya aktarılışı”,
“uluslar arası kalitede bir görsel şölen” gibi yakıştırmalarla tanıtılan “Fetih
1453” filmi, gösterime girmesi ile birlikte eleştirilerin hedefi oldu. Filmin
karelerinin tek tek hangi filmlerden “esinlendiği” yazılarından, medeniyet
çatışmasına zemin hazırlıyor iddiasına kadar uzanan eleştiriler kuşkusuz,
“Fetih 1453” ile ilgili beklentilerin hayli yüksek olmasıyla ilgili.
“Fetih 1453” filmini anlamak ve değerlendirmek
için tarihle bugün arasındaki ilişkiyi kurmak gerekiyor. Çünkü, filmin içine
katılan hikayelerin tümü, aslında bugüne gönderilen referanslardan oluşuyor.
Ancak, hemen “düzeltmek” gerekiyor ki, “Fetih 1453” ne Sultan Mehmet hakkında
ve ne de İstanbul’un fethi üzerine yapılan ilk film değildir. Daha önce, en
tanıdıkları “Cüneyt Arkın’lılar” olmak üzere konu defalarca sinemamızda ele
alınmıştır.
17
milyon dolar nerede?
Önceki yazımda, “yapımcılar film daha
gösterime girmeden kara geçtiler” derken, abartılı maliyet vurgusu ile filmdeki
ucuzluk arasındaki çelişkiyi belirtmiştim. Fetih 1453 filminin tanıtımlarında
vurgulanan en önemli konulardan birisinin “çekilmiş en pahalı Türk filmi” olması hasebiyle soruyorum: Allah
aşkına, parayı nereye harcadınız? Bizans surlarının ve patlamaların
görüntülerini daha iyi ve daha ucuza yapacak kişileri tanıyorum. Aynı şekilde,
Bizans İmparatoru Konstantin için “daha gerçekçi” bir sakalı size
Tarlabaşı’ndan çok ucuza temin edebilirdim. Kopan el ve bacakları bir korku
filminde çok daha “gerçekçi” yapabiliyorlar. Nasreddin Hoca’nın kedi fıkrası
gibi; 17 milyon dolar harcandıysa bu ucuzluk nedir? Bu kadar ucuza “iş”
kotarıldıysa, 17 milyon dolar nerede?
Sinematografik
sefalet
Tek tek değerlendirdiğinizde, “Fetih 1453”
filminin yönetmeni, senaristleri, özgün müzik bestecisi, görsel tasarımcıları
alanlarında oldukça başarılı sanatçılar. Ancak, ortaya çıkan estetik kaliteye
baktığınızda, bu sanatçıların yeteneklerini filme yansıtamadıklarını
görüyorsunuz. Bunun bir nedeni, filmin kararsızlıklar ve müdahalelerle
bitirilmek durumunda kalmış olması ise, bence en önemli nedeni sanatçıların
tarihe nesnel gerçekçilik ile yaklaşamayışlarıdır.
Basit bir el hareketinin sürekli tekrarından
medet ummak gibi, savaşlar gündüzleri yapıldığı halde, neredeyse tüm filmi gece
sahneleriyle çekmek ucubeliğine imza atmak gibi, görsel tasarımların olmadığı
sahnelerde neredeyse hiç mizansen çalışması yapmayarak filmi ilkokul
müsamerelerine döndermek gibi vahim hataları, aksi halde filmi kotaranların
sanatsal kariyerleri ve yetenekleri ile açıklamak mümkün değil.
Sinema
yazarının sefaleti
Sinema yazarları ise, “Fetih 1453”e
“kıyamadılar”. Filmdeki aksaklıkların, sinematografik ucuzlukların, tarihsel
hataların farkındaydılar. Ancak, kalemleri yazamadı. Neredeyse hepsi, “sonuçta
böyle bir film yapılması olumludur” ile biten cümleler kurdular. Halbuki,
“Fetih 1453” tarihe atılmış bir kazık olması bir yana, sinematografik değeri de
oldukça düşük bir film. Az sayıda eleştiri ise, tarihe ve bugüne “bakış”
yoksunu, duruşlarıyla filmin “teşvikçi”lerine su taşıyan yazılardı. OdaTV
yazarı Mehmet Şekeroğlu’nun eleştirme gerekçesi bunların içerisinde, en
“ilginç” olanıydı. Şekeroğlu’na göre, bu film Türkiye’nin AB’ye girmesine engel
olanların işine yarayacaktı! Çünkü, “Türkleri barbar gösteriyordu”!
İstanbul’u
yeniden fethetmek
1948’den sonra iktidarı ele geçirenlerin
ideolojik rotasını, Cumhuriyet Devrimi’ne karşı rövanşist bir yaklaşım
belirler. Tarih de bundan nasibini alan en önemli alanlardan birisidir. Çünkü,
milletleri biçimlendiren en önemli ögelerden birisi, “tarihsel miras” konusunda
geliştirilen ortak algıdır. Cumhuriyet öncesi döneme ait yaratılan abartılı ve
sahte kahramanlık öyküleri, tarihsel olayların ters yüz edilmesi, üretilen
“resmi yalanlar” hep 1950 sonrası
“tarihçiliğin” ürünüdür. Resmi ideoloji ile hesaplaşmaya yeltenenlerin bir kez
olsun, bu gerçeği ele almamış olmaları da ayrıca düşündürücüdür.
“Fetih 1453” filmi, Türk sağcılarının 1950
sonrasında “ecdadımız” hakkında ürettikleri “resmi yalanlar”ın sinemada
tekrarından ibaret. Çandarlı Halil, Karamanoğulları isyanı, Eyup el Ensari vs.
hakkındaki yalanları tekrar eden “Fetih 1453”, yeni resmi yalanlar
üretilmesinde “kendince” katkıda bulunmayı da denemiş. Örneğin, Eyup el
Ensari’nin mezarını bizzat Sultan Mehmet’e buldurmuş.
Aynı şekilde, Avrupa tarihinde Antik ile Yeni
Çağ arasında kalan dönem olarak “Orta Çağ”ın sonunun İstanbul’un Türkler
tarafından alınması şeklinde belirlenmesi, film tanıtımında bir “böbürlenme
aracı” olarak kullanılıyor. Jacques le Goff gibi büyük tarihçiler feodalizmin
tasfiyesi ile birleştirse de, Ortaçağ’ın sonu, en uzak tarih olarak Avrupa’yı
kasıp kavuran Köylü Savaşları ile tarihlenir. Doğu Roma Kilisesi’nin tasfiyesi
anlamına gelen İstanbul’ın “düşüşü” ise, ancak Batı Roma Kilisesi’nin bayram
günü olabilir. Bundan da herhangi bir Türk insanına “küresel övünç payesi”
çıkmaz.
“Yeni”
Osmanlıcılık?
ABD’nin “ılımlı İslam” teorisini revize
ederek, dünya jandarmalığını taşeronlaştırdığı “bölgesel alt güçler” konseptini
geliştirmesi ile Türkiye’nin payına eski Osmanlı topraklarında nüfuz
hakimiyetini koruma ve kollama görevi düşüyordu. “Resmi ideoloji”nin Türk-İslam
sentezinden Yeni Osmanlıcılık’a geçiş yapmasını ve “Tarih”in son on yıldır
yeniden ortaya çıkışını bu açıdan yeniden sorgulamak gerekiyor. “Fetih 1453”
filminin tarihsel gerçekleri tahrif etmekte ve yeni “resmi yalanlar”
üretmekteki kararlılığını da ancak, bugüne sunduğu referanslarla anlayabiliriz.
“Fetih 1453” filminin daha “cihan” kavramı
oluşmadan, Sultan Mehmet’i “cihan padişahı” ilan etmeye kalkışması, gerçekleşmediği
halde İmparator Konstantin ile Sultan Mehmet’i surların önünde buluşturması,
“süper kahraman” Ulubatlı Hasan figürü vs. doğrudan Yeni Osmanlıcılık konsepti
içerisinde gerçekleşiyor. Yapılmak istenen, kitlelerin tarihten üretilen “resmi
yalanlar”la, yaratılan sahteve abartılı başarı hikayeleriyle uyuşturulup,
bölgesel jandarmalık görevi için “istekli” hale getirilmesidir. “Fetih 1453” bu
haliyle, Yeni Osmanlıcılık konseptinin estetik ve mali açıdan ucuz bir
propaganda filmi olmaktan öteye geçemiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder