12 Nisan 2012 Perşembe

Tarihe atılan kazık: “Fetih 1453”


Fetih 1453” Yeni Osmanlıcılık konseptinin ucuz bir propaganda filmi olmaktan öteye geçemiyor.

Türkiye’nin en pahalı filmi”, “ecdadımızın en büyük kahramanlık öykülerinden birisinin “ilk kez” sinemaya aktarılışı”, “uluslar arası kalitede bir görsel şölen” gibi yakıştırmalarla tanıtılan “Fetih 1453” filmi, gösterime girmesi ile birlikte eleştirilerin hedefi oldu. Filmin karelerinin tek tek hangi filmlerden “esinlendiği” yazılarından, medeniyet çatışmasına zemin hazırlıyor iddiasına kadar uzanan eleştiriler kuşkusuz, “Fetih 1453” ile ilgili beklentilerin hayli yüksek olmasıyla ilgili.

Fetih 1453” filmini anlamak ve değerlendirmek için tarihle bugün arasındaki ilişkiyi kurmak gerekiyor. Çünkü, filmin içine katılan hikayelerin tümü, aslında bugüne gönderilen referanslardan oluşuyor. Ancak, hemen “düzeltmek” gerekiyor ki, “Fetih 1453” ne Sultan Mehmet hakkında ve ne de İstanbul’un fethi üzerine yapılan ilk film değildir. Daha önce, en tanıdıkları “Cüneyt Arkın’lılar” olmak üzere konu defalarca sinemamızda ele alınmıştır.

17 milyon dolar nerede?
Önceki yazımda, “yapımcılar film daha gösterime girmeden kara geçtiler” derken, abartılı maliyet vurgusu ile filmdeki ucuzluk arasındaki çelişkiyi belirtmiştim. Fetih 1453 filminin tanıtımlarında vurgulanan en önemli konulardan birisinin “çekilmiş en pahalı  Türk filmi” olması hasebiyle soruyorum: Allah aşkına, parayı nereye harcadınız? Bizans surlarının ve patlamaların görüntülerini daha iyi ve daha ucuza yapacak kişileri tanıyorum. Aynı şekilde, Bizans İmparatoru Konstantin için “daha gerçekçi” bir sakalı size Tarlabaşı’ndan çok ucuza temin edebilirdim. Kopan el ve bacakları bir korku filminde çok daha “gerçekçi” yapabiliyorlar. Nasreddin Hoca’nın kedi fıkrası gibi; 17 milyon dolar harcandıysa bu ucuzluk nedir? Bu kadar ucuza “” kotarıldıysa, 17 milyon dolar nerede?

Sinematografik sefalet
Tek tek değerlendirdiğinizde, “Fetih 1453” filminin yönetmeni, senaristleri, özgün müzik bestecisi, görsel tasarımcıları alanlarında oldukça başarılı sanatçılar. Ancak, ortaya çıkan estetik kaliteye baktığınızda, bu sanatçıların yeteneklerini filme yansıtamadıklarını görüyorsunuz. Bunun bir nedeni, filmin kararsızlıklar ve müdahalelerle bitirilmek durumunda kalmış olması ise, bence en önemli nedeni sanatçıların tarihe nesnel gerçekçilik ile yaklaşamayışlarıdır.

Basit bir el hareketinin sürekli tekrarından medet ummak gibi, savaşlar gündüzleri yapıldığı halde, neredeyse tüm filmi gece sahneleriyle çekmek ucubeliğine imza atmak gibi, görsel tasarımların olmadığı sahnelerde neredeyse hiç mizansen çalışması yapmayarak filmi ilkokul müsamerelerine döndermek gibi vahim hataları, aksi halde filmi kotaranların sanatsal kariyerleri ve yetenekleri ile açıklamak mümkün değil.

Sinema yazarının sefaleti
Sinema yazarları ise, “Fetih 1453”e “kıyamadılar”. Filmdeki aksaklıkların, sinematografik ucuzlukların, tarihsel hataların farkındaydılar. Ancak, kalemleri yazamadı. Neredeyse hepsi, “sonuçta böyle bir film yapılması olumludur” ile biten cümleler kurdular. Halbuki, “Fetih 1453” tarihe atılmış bir kazık olması bir yana, sinematografik değeri de oldukça düşük bir film. Az sayıda eleştiri ise, tarihe ve bugüne “bakış” yoksunu, duruşlarıyla filmin “teşvikçi”lerine su taşıyan yazılardı. OdaTV yazarı Mehmet Şekeroğlu’nun eleştirme gerekçesi bunların içerisinde, en “ilginç” olanıydı. Şekeroğlu’na göre, bu film Türkiye’nin AB’ye girmesine engel olanların işine yarayacaktı! Çünkü, “Türkleri barbar gösteriyordu”!

İstanbul’u yeniden fethetmek
1948’den sonra iktidarı ele geçirenlerin ideolojik rotasını, Cumhuriyet Devrimi’ne karşı rövanşist bir yaklaşım belirler. Tarih de bundan nasibini alan en önemli alanlardan birisidir. Çünkü, milletleri biçimlendiren en önemli ögelerden birisi, “tarihsel miras” konusunda geliştirilen ortak algıdır. Cumhuriyet öncesi döneme ait yaratılan abartılı ve sahte kahramanlık öyküleri, tarihsel olayların ters yüz edilmesi, üretilen “resmi yalanlar”  hep 1950 sonrası “tarihçiliğin” ürünüdür. Resmi ideoloji ile hesaplaşmaya yeltenenlerin bir kez olsun, bu gerçeği ele almamış olmaları da ayrıca düşündürücüdür.

Fetih 1453” filmi, Türk sağcılarının 1950 sonrasında “ecdadımız” hakkında ürettikleri “resmi yalanlar”ın sinemada tekrarından ibaret. Çandarlı Halil, Karamanoğulları isyanı, Eyup el Ensari vs. hakkındaki yalanları tekrar eden “Fetih 1453”, yeni resmi yalanlar üretilmesinde “kendince” katkıda bulunmayı da denemiş. Örneğin, Eyup el Ensari’nin mezarını bizzat Sultan Mehmet’e buldurmuş.

Aynı şekilde, Avrupa tarihinde Antik ile Yeni Çağ arasında kalan dönem olarak “Orta Çağ”ın sonunun İstanbul’un Türkler tarafından alınması şeklinde belirlenmesi, film tanıtımında bir “böbürlenme aracı” olarak kullanılıyor. Jacques le Goff gibi büyük tarihçiler feodalizmin tasfiyesi ile birleştirse de, Ortaçağ’ın sonu, en uzak tarih olarak Avrupa’yı kasıp kavuran Köylü Savaşları ile tarihlenir. Doğu Roma Kilisesi’nin tasfiyesi anlamına gelen İstanbul’ın “düşüşü” ise, ancak Batı Roma Kilisesi’nin bayram günü olabilir. Bundan da herhangi bir Türk insanına “küresel övünç payesi” çıkmaz.

“Yeni” Osmanlıcılık?
ABD’nin “ılımlı İslam” teorisini revize ederek, dünya jandarmalığını taşeronlaştırdığı “bölgesel alt güçler” konseptini geliştirmesi ile Türkiye’nin payına eski Osmanlı topraklarında nüfuz hakimiyetini koruma ve kollama görevi düşüyordu. “Resmi ideoloji”nin Türk-İslam sentezinden Yeni Osmanlıcılık’a geçiş yapmasını ve “Tarih”in son on yıldır yeniden ortaya çıkışını bu açıdan yeniden sorgulamak gerekiyor. “Fetih 1453” filminin tarihsel gerçekleri tahrif etmekte ve yeni “resmi yalanlar” üretmekteki kararlılığını da ancak, bugüne sunduğu referanslarla anlayabiliriz.

Fetih 1453” filminin daha “cihan” kavramı oluşmadan, Sultan Mehmet’i “cihan padişahı” ilan etmeye kalkışması, gerçekleşmediği halde İmparator Konstantin ile Sultan Mehmet’i surların önünde buluşturması, “süper kahraman” Ulubatlı Hasan figürü vs. doğrudan Yeni Osmanlıcılık konsepti içerisinde gerçekleşiyor. Yapılmak istenen, kitlelerin tarihten üretilen “resmi yalanlar”la, yaratılan sahteve abartılı başarı hikayeleriyle uyuşturulup, bölgesel jandarmalık görevi için “istekli” hale getirilmesidir. “Fetih 1453” bu haliyle, Yeni Osmanlıcılık konseptinin estetik ve mali açıdan ucuz bir propaganda filmi olmaktan öteye geçemiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder