12 Nisan 2012 Perşembe

Hoşçakal, yönetmen yoldaş


Sinema sanatının en büyük yönetmenlerinden Theo Angelopolos film çekimleri için bulunduğu Pire ile Drapetsona arasındaki otoyolda motorsiklet çarpması sonucu hayatını kaybetti. Yunan “Kathimerini” gazetesi sanatçıya çarpan motorsikletin polise ait olduğu iddiasını ortaya atmakla birlikte, bu konuda resmi bir açıklama halen yapılmış değil. Angelopolos çekimlerini yönettiği “Öteki Deniz” adını verdiği filminde insan kaçakçılığı hikayesi üzerinden soysuzlaşmış politik sınıfın eleştirisini yapmayı planlıyordu. Yönetmenin ölümünün ardından filmin bitirilip bitirilemeyeceği hakkında herhangi bir açıklama yapılmadı.

Theodoros Angelopolos 1935 yılında Atina’da doğdu. Fransa’da sinema eğitimi aldı. 1970 yılında bir aşk cinayetini anlattığı “Reconstruction” (Anaparatassi) filmiyle yönetmenliğe adımını attı. Yunanistan tarihine materyalist bir yorum getiren üçlemenin ilk filmi olan “’36 Günleri” (Meres tou ’36) sinema dünyasında dikkatlerin sanatçıya çevrilmesine neden oldu.

Kumpanya” (O Thiassos)  1939 ile 1952 arası Yunan tarihine bir bakıştır. Filmde gezici bir müzik ve tiyatro grubu aracılığı ile ülkenin General Metaksas diktatörlüğü, ardından Nazi işgali ile esir alınırken, komünist direnişçilerin mücadelesi anlatılır. Üçlemenin son filmi “Avcılar” (I Kynighi) orman içinde bir av evinde buluşan 6 kişinin hayat hikayesi üzerinden ülkenin 1977’ye kadar tarihi anlatılır.

Theo Angelopolos sinemada kurgu ile montajı birbirinden ayıran, mizansene yepyeni bir anlayış katan ve belki de hepsinden önemlisi, seyirciyi izlediği hakkında yorum yapmaya zorlayan tarzı ile artık özgünlükleriyle dikkate alınan bir yönetmendi. “Sinemanın Brecht’i” kendisine sık sık atfedilen bir övgü ifadesiydi.

"Büyük İskender" (Megalexandros) 20. Yüzyılın başlangıcında bugünkü Yunanistan’a bir bakıştır. Emeğin örgütlenmesi çalışmaları ayrılıkçı milliyetçiler, monarşistler ve sermaye sahipleri tarafından tutsak alınır.  Özgür olacağı beklenen Yunanistan “esirler dünyası”na doğar.

Kitera’ya Yolculuk” (Taxidi sta Kithira) ile Theo Angelopolos 32 yıl Sovyetler Birliği’nde sürgün yaşayan bir komünistin gözünden Yunanistan’ı anlatır. Yönetmen bu filmle birlikte, komünistlerin topluma yabancılaşmasını irdeleyeceği, sorgulayacağı yeni bir dönemin başlangıcını haber verecektir. Kendisi de komünist olan Angelopolos hiçbir zaman insanlığın kardeşliği ve emeğin adaleti ideallerinin peşini bırakmadı. Ancak, toplumların küresel bir müdahale ile çarpıtılmasını ve bu durumu kavrayamayan komünistlerin nostalji yüklü melankolisini sanata ilk yansıtanlardan birisi Angelopolos’tur, diyebiliriz.

Arıcılar” (O Melissokomos) “yeni dünya” ile geçmişinde yaşayanların çatışması antagonizmaya dönüşür. “Puslu Manzaralar” (Topio stin Omichli) artık geçmişi sadece bir “imaj” olarak yaşayan bugünün gençliğine ayna tutacaktır. "Leyleğin Geciken Adımı" (To meteoro vima tou pelargou) zamanın nasıl bir kültürel çatışmaya dönüştüğünü ve insanın içindeki vahşeti gösterir. İnsalığın idealleri, umutlar, gelecek için ütopya her şey dağılmıştır. Aydınlanma Çağı’nın sonunu haber verir bütün felaketler.

"Ulis’in Bakışı" (To vlema tou Odyssea) kararsızlıkları içerisinde bir erkek üzerinden Bosna ve Balkanlarda yaşanan trajedilere, kaybolan ortak değerlere ve aşkın anlamsızlaşmasına vurgu yapar. Theo Angelopolos 70’lerde insanlığın geleceğine dair taşıdığı yüksek morali ve umudu giderek yitirmektedir. Renkleri ve kamera hareketleri artık nostaljinin kendisi olmaya başlamıştır. Tabloyu Eleni Karaindrou’nun aşırı melankolik müziği tamamlar. "Sonsuzluk ve Bir Gün" (Mia eoniotita kai mia mera) nostaljinin melankolik bir hastalığa dönüşmesinin temsilidir, artık. Batı’da “Angelopolos’un tarzını ve temasını yeniden bulduğu” film olarak alkışlanır. Ancak, seyircisi ile dinamik ilişki kuran, resimleriyle belgesel kesinliğinde hikayeler anlatabilen, romantizmini geleceğe beslediği umutla açıklayan bir sinema gitmiş, ucuz yolculuk romanlarının kapaklarını andıran “güzel” resimleri sıralayan, Eleni Karaindrou müziklerine yarattığı “klip”lerle zaman dolduran, hikaye anlatmak yerine yarattığı imajlarla duygu yoğunluğu sağlamaya çalışan bir yönetmen gelmiştir. “Ağlayan Çayır” eski filmlerden bir hikaye, “Zamanın Tozu” ise belki de “son film”dir.

1987’de Berlin Film Akademisi’nde öğrencisi olarak ağzının içine baktığım, “Anadolu bizde doğulu demektir, bunu aşağılamak için kullanırlar, ben de aslında doğuluyum” dediğinde kendimi bir akrabam kadar yakın hissettiğim, siyasal görüşlerinden ve düşüncelerini sinema sanatına aktarma başarısından dolayı her zaman idolüm olarak vurguladığım büyük yönetmen, insanlığın sinema sanatına en büyük katkılarından birisi olan Theodoros Angelopolos hiç hak etmediği bir trajik kaza ile aramızdan ayrıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder